Son yüzyılın en önemi bilimi
olarak karşımıza çıkan Halkla İlişkiler konusunda birçok tanım yapılmıştır.
Bunun en meşhurlarından bir tanesi Rex Francis HARLOW’un tanımıdır:
“Halkla İlişkiler, bir kurum ve kamusu arasında karşılıklı iletişim,
kabul ve işbirliğini kurma ve sürdürmeye yardımcı olan kendine özgü yönetim
fonksiyonudur: problem ve konu yönetimini içerir; yönetimin bilgilenmesine ve
kamuoyuna cevap verilmesine yardım eder; kamu yararına hizmet etmesi için
yönetim sorumluluğunu tanımlar ve vurgular; eğilimleri önceden kestirmede erken
bir uyarı sistemi gibi hizmet ederek yönetimin yeni gelişmeleri öğrenmesi ve
etkili bir biçimde değişimi sağlamasına yardım eder ve temel araçlar olarak
güvenilir ve etik iletişim ve araştırmayı kullanır.”
HARLOW’un bu tanımının yanı sıra
diğer bir Halkla İlişkiler uzmanı Scott CUTLİP’in şu tanımı da önemlidir:
“Halkla İlişkiler, bir örgütün başarı ve başarısızlığının kendilerine
bağlı olduğu çeşitli kamularla, bu örgüt arasında karşılıklı yarara dayanan
ilişkileri kuran ve sürdüren bir yönetim fonksiyonudur.”
Bu tanımların çerçevesinde
düşünmemiz gereken asıl konu şu ki; Halkla İlişkiler aslında ne zaman ortaya
çıkmıştır? Bu konunun resmiyetine bakıldığında profesyonel anlamda Halkla
İlişkilerin 1800’lü yıllarda ABD’de ortaya çıkmış olduğu savunulsa da
insanlığın var oluşundan bu yana Halkla İlişkilerin de var olduğu kanısındayım.
Ülkemizde Halkla İlişkiler;
Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle başlamış yapılan devrimlerin halkla kabul
ettirilmeye çalışılma amacıyla bir propaganda şeklinde olmuştur. Yapılan
devrimleri ilk uygulayan yine yapanlar olmuş, şapka devrimi gerçekleştiğinde
M.K. ATATÜRK şapka takmış, kılık kıyafet devriminde yine kendisi ilk günümüzün
klasik elbiselerini giymiştir. Yine çeşitli toplantılarla devrimleri halka
anlatmaya ve yapılanları kabul ettirmeye çalışmıştır.
M.K. ATATÜRK ayrıca 1923 yılında
Balıkesir’in Zağnos Paşa Camiinde hutbeye çıkmış ve halka hitap etmiştir.
(Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN / 2006)
İrade-i Milliye ve Hâkimiyet-i
Milliye gazetelerinin çıkartılması, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün
ve Anadolu Ajansı’nın kurulması Halkla İlişkiler alanında yapılan girişimlerdir.
Tarihe bakıldığında Osmanlı
Devleti’nde Divan-ı Hümayun’un şikâyet kaleminin bulunması, muhtesiplik
uygulaması ve sultanın tebdil-i kıyafet (sivil kıyafetle dolaşma) ile halkın
arasına katılarak sorunları dinlemesi de ilk Halkla İlişkiler örneği olarak
gösterilebilir.
Geriye doğru gidersek,
İslamiyet’in gelmesiyle camilerde okutulan hutbeler yine ilk Halkla İlişkiler
olarak nitelenebilir. Yine Hıristiyan din görevlilerin “Günah Çıkartma” olarak
bilinen fakat aslında Hıristiyan din görevlilerinin almış oldukları psikoloji
eğitimleri gereği kamusuyla yani dinine mensup olan kişilerle irtibat halinde
olarak yaptıkları yanlışlardan dönmesi ve dininin gereğine göre yaşaması için
telkinlerde bulunması da ilk Halkla İlişkiler örneği olarak alınabilir.
Aslında Halkla İlişkiler, ilahi
emirlerle var olmuş ve ilk insandan günümüze kadar bir şekilde gerek değişimler
yaşayarak gerekse sistemleşerek devam etmiştir. Halkla İlişkilerin en önemli
özelliği devamlı ve sistemli oluşudur. Bu durumda düşünüldüğünde Allah
(c.c.) tarafından hangi din ya da
peygamber olursa olsun göndermiş olduğu ilahi emirleri de O’nun (c.c.) kamusu
yani kullarıyla bir ilişkisi olarak kabul edilebilir.
İlk Peygamber Hazreti Âdem’in
(a.s.) temelini attığı ve Hazreti İbrahim’in (a.s.) bugün ki halini verdiği Kâbe
de daima insanları duruşuyla Allah’ın (c.c.) doğruluğuna ve birliğine davet
etmesiyle ve insanların akın akın ona gitmesiyle Halkla İlişkilerin ilki olarak
kabul edilebilir.
Halkla İlişkileri, ticaret,
siyaset gibi alanlarda kullanarak halkın konu üzerindeki tepkisini ölçmek ve
sonuca göre önlemler almak olarak nitelendirmek son derece yanlıştır. Çünkü Halkla
İlişkilerin alanı sanıldığından daha geniştir. Kitle iletişim araçlarının
sağlayamayacağı manevi bağlar da Halkla İlişkiyi sağlamaktadır. Buna bir diğer
örnek de binlerce yıl önce inmiş olan ilahi emirlerin günümüzde varlığını
sürdürmesidir. Bu emirler daim olarak devam etmekte ve her bireyde farklı etki
yaratmış olsa da mesajın asıl amacı ruhaniyetle ilahi yaratıcının kudret ve
gücünü kamuya yani kullarına anlatmasıdır.
Sevgili dostum Murat ŞAHİN’e
sordum: “Halkla İlişkiler ne zaman
başlamıştır?” şöyle yanıtladı:
“İkinci insanın yaratılmasıyla ilk Halkla İlişkiler başlamıştır. İlk
Halkla İlişkiler uzmanları da kuşkusuz peygamberlerdir.”
Görünen o ki Halkla İlişkiler,
sanıldığı gibi iletişim araçlarındaki gelişimler çerçevesinde Reklamcılık,
Propaganda gibi alanlardan da faydalanarak bir tanıtım, bilgilendirme,
etki-tepki alma aracı değil. Dünyanın ve evrenin var oluş amacının
gerçekleşmesi için bireyin başka bir bireye gerçeği ve ilahiyatı tarif
edebilmesidir.
22/09/2013
Engin DİNÇ