Son zamanlarda çocuklara yapılan
saldırılar idam cezasını gündeme getirmiştir. Gelin görün ki Avrupa Birliği ile
yapılan Temel Haklar Sözleşmesi’nin 2. Maddesi’nde şu ifadelere yer verilir:
A- Herkes yaşama hakkına
sahiptir.
B- AB genelinde kimse idama mahkûm
edilemez.
İşte bu sözleşme gereği
kaldırılan idam cezasının ülkemizde geri gelmesi pek mümkün değildir. İdam
cezasını ülkemizde hak eden suçluların olup olmadığı hususta elbet herkes kadar
fikir sahibiyim fakat bu makalede bunu konu almıyorum.
Dünyada idam cezasını en çok
uygulayan ülkeden üçüncü dünya ülkeleri olarak anılan ülkeler ve Asya
ülkeleridir. Bu ülkelerin çok büyük bir çoğunluğu da İslami yönetim biçimiyle
yönetilen devletlerdir. İleri medeniyete sahip Avrupa (?) ise idam cezasını
yasaklamıştır. Her ne kadar yasaklamış desek de uygulandığı haller vardır ki
yine bu konumuz dâhilinde değildir.
Herkesin dillerine pelesenk
ettiği bir söz vardır: “Cezalar caydırıcı olmalıdır?” Bu söz benim detayını çok
merak ettiğim bir sözdür. Hep kendime şöyle sorarım: “Hangi ceza nasıl
caydırılabilir?”
Trafik kurallarına uymayan bir
şoföre verilecek para cezası, ehliyetine el konulması ya da trafikten men
cezası, arabasını kullanamaması nedeniyle onu daha dikkatli olmaya
yöneltebilir. Bu tür suçların çoğu kırmızı ışıktan geçme gibi dikkatsizlik ya
da yakalanmam nasılsa gibi kasti ama küçük suçlardır. Pekâlâ ya büyük suçların
caydırıcılığı nasıl olacaktır?
İdam cezası bulunan bir ülkede;
hırsızlık yapmış bir adamın eli şehrin en geniş meydanında halkın katılımıyla kesilerek
cezası ifa edilir. Fakat o sırada başka bir yan kesici izleyicilerin arasına
girmiş başka birisinin cüzdanını çekmeye çalışmaktadır. Bu durum idam cezası
başta olmak üzere bir cezanın caydırıcı olmayacağını gösteriyor. Demem o ki bir
ceza caydırıcı olsun diyerek verilmemelidir. Eğer bir şahsı yaptığı bir
davranıştan uzaklaştırmak istiyorsak o kimsenin cezalandırılmaya değil,
rehabilite edilmeye ihtiyacı vardır.
Cezalar caydırmak için değil,
kısas içindir…
Ülkeler, devletler kişiler
arasındaki sorunlara çözüm bulmak için Adalet Bakanlığı adını verdikleri tüzel
kişilikler kurarak, devletin yasalarını bu kurumlar ve bu kurumlarda görev alan
hukukçular aracılığıyla uygulamaktadırlar. Gelin görün ki devlet adaleti tam
anlamıyla sağlayamaz ise bu onun gücünün zayıfladığının göstergesidir. Şöyle
ki; devlet, mazlum olan kişinin hakkını zalim olan kişiden alırken hem eşit
davranmalı hem de mazlumun zararı ne ise ona kısas olarak almalıdır. Zaten
mantıkta bunu kabul etmektedir. Eğer bir kimsenin zararı ne ise zararını
karşılayacak olan da eşdeğer olandır. Devlet de eşit davranabilmek için
mazlumun hakkının tamamını zalim olandan alarak mazluma iade etmelidir. Bu
gerektiğinde cezanın özgürlükten men etme (hapis) şeklinde, gerektiğinde de
yaşam hakkından men etme (idam) şeklinde olmalıdır.
Bunu bir örnekle açıklayalım:
Herkesin olduğu gibi en sevdiğiniz kimseyi düşünün… Güzeller güzeli kızınız,
bir taneniz eşiniz, sevimli yeğeniniz… İş toplantısı yapmak üzere hafta sonu il
dışına gidiyorsunuz. Evde güzeller güzeli eşiniz ve sevimli cadı kızınız yalnız
kaldılar. Siz il dışına gittiğinizde sapık birkaç adam bir gece yarısı evinizin
kapısına dayanır, zorla eve girerler. Evde çığlık çığlığa bağıran eşinizin
sesini kimseler duymaz. Gözünüzden sakındığınız karınıza tecavüz edilir.
Yetmemiş gibi sadece karınıza değil, daha 5-6 yaşlarındaki pamuk kızınıza da
tecavüz edilir. Onlar ne kadar bağırsalar da kimseler duymaz, onları
kurtaramaz. Bu sapık adamlar karınıza ve bebeğinize tecavüz etmekle kalmayarak
bir de çok bağırıyor diye sesini kesmek istedikleri eşinizi boğarak öldürürler.
İşiniz bittiğinde hafta sonu evinize döndüğünüzde manzara felakettir. Evin içi kan
içinde, karınız çırılçıplak, boğazı sıkılmış mosmor, bebeğiniz de kan
içindedir.
Bu olaydan sonra suçlular
yakalanır. Şimdi siz bu adamlara ne ceza vermek istersiniz? Müebbet hapis mi? Birkaç
defa müebbet hapis mi? Yoksa kör testere ile kemiklerine kadar kesmeyi mi? Evet
son şık daha cazip geldi değil mi? Oysa okuduğunuz yazıdaki olay gerçek değil
sadece bir hikâye iken bu kadar etkilendiniz. Ya gerçek olsa?
Demek istediğim şudur ki; başta
idam cezası olmak üzere cezalar caydırıcı olması için değil, kısas olması
içindir. Bunu da devletin kanunları üzerinde hüküm sahibi hukukçuların eliyle
devlet tarafından yapılmalıdır. Eğer devlet bu kısası yapmaz ise mazlum olan
zaten kendisi yapar. Kişi bunu kendisi yapmaya başladığında da devletin gücü
yok olmuş demektir…
17/06/2014
Engin DİNÇ