بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah(C.C.)’ın adıyla. O(C.C.)’nun adıyla
başlamayan hiçbir şey ile O(C.C.) hakkında söz edilemez. O(C.C.) birdir.
“De ki: O Allah Birdir.” (İhlâs/1)
O(C.C.) bana, sana, herkese; her kim olursa olsun ona şah damarından
daha yakındır.
“Biz ona şah damarından daha
yakınız.” (Kaf/16)
Allah-u Zülcelâl yarattıklarına
kendi kudretini göstermek istemiştir. İşte bu sebepten dolayı ruhları yarattı,
daha sonra onların sınava tabii tutulacağı; dünya âlemini yarattı. O(C.C.)’nun
yaratma kudreti öyle geniştir ve büyüktür ki; dünya ve ahret dışında belki de
bizim aklımızın almadığı, ilahi kitaplar ve peygamberler aracılığıyla bizlere
bildirilmemiş milyarlarca âlemi yaratmıştır. Bizler bunu bilgisinde olamayız.
“De ki: Rabbim bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Ve
eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.” (HUD/47)
Allah-u Teâlâ yarattığı ruhlara
manevi, maddiyattan soyut bir kimlik vermiştir. Fakat sınava tabii tutmak
istediği bu ruhları, maddiyat evrenine bu şekilde gönderse dahi, bu maddi âlemdeki
hiçbir şeyden etkilenmeden kendisine tam bir itikat ile bağlı olacaklardı. Ruhu
sınamak için gerekli olan şey ona bir maddiyat kazandırmaktı. İşte bu maddiyata
“beden” adını verdi. Yarattığı ruhu,
yarattığı diğer bir şey olan bedenin içerisine yerleştirdi. Lakin bu da yeterli
olmayacaktı. Ruhun bedene bürünmüş olmasıyla sadece görüntüsünü
maddileştirecekti ve o maddi beden manevi ruha bir engel olmayacak sadece madde
âleminde yaşam sürmesini sağlayacaktı. İşte bunun için de o maddi bedene manevi
engeller koyabilecek, ruhu yolundan çevirebilecek bazı engeller gerekliydi.
Bunlardan bir tanesi; kendisine isyan eden şeytandı. Şeytanın da işini
kolaylaştırmak için maddi bedene nefis, şehvet, kibir, gurur gibi manevi
duygular ekledi. Çünkü maddiyat maddi olandan, maneviyat da manevi olandan
etkilenecekti.
İşte bu andan sonra dünyevi yaşam
başlayabilirdi. Fakat dünyevi yaşama başlamadan evvel yarattığı bu bedeni cennetinde
küçük bir sınava tabii tuttu. Âdem ve Havva’ya bir meyveye yasak koyduğunu ve
ondan yememelerini söyledi. İşte yarattığı şaheser olan beden, maneviyat
karşısında ilk sınavını verirken yenilgi ile ayrıldı. Çünkü nefis ve şeytanın
akıllıca oyunlarıyla o meyveyi yediler ve bu durum da onların dünyaya
gönderilmelerine neden oldu.
İlk insan dünyaya maneviyattan,
maddiyata gönderilerek Âdem adını aldı. Âdem; Âdemi kelimesinden gelmektedir ve
“yok olmuş” manasına gelmektedir.
Allah(C.C.) kendisinin emrine uymayarak, nefsine itaat eden ruha bir bedene
bürümüş ve maddiyat âlemine göndermiştir. Bunu yapmasının amacı da o kendisine
itaat etmeyen kuluna bir hak daha tanımaktır. Kim ki dünyevi sınavından geçerek,
Allah(C.C.)’ın rızasına nail olursa, maneviyat; yani gerçek âlemde, yani
ahrette mükâfatlandırılacaktır.
Ey âdemoğlu!
Hiçlik mertebesinin en üstünde
madden bir Hiç olan fakat nefsine yenik düşerek, kendini maddiyat âleminin
sultanı ilan eden kişi!
Kaybolmuş, kovulmuş bir âlemde
sınava tabii tutulmakta ve bu sınavdan ve sınavın kolaylıklarından dahi
farkında olmadan sınav süreni doldurmaktasın. Allah(C.C.) merhametlilerin en
merhametlisidir.
“Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah(C.C.)’tan bağışlanma
dilerse Allah(C.C.)’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.” (Nisa/110)
O(C.C.) seni sınava tabii
tutarken bu sınav sırasında kitap açmana izin vermiştir. Sınavı geçmeni
sağlayacak, seni iki dünyanın da sultanı yapacak, Rabbinin affına mazhar edecek
ve sana Allah(C.C.)’ın rızasını kazandıracak olan tek kitap; Kelam-ı Kadim olan
Kur’an-ı Kerim’dir. Allah(C.C.)’ın kelamı olan emirlerini, yasaklarını ve
mubahlarını bizlere bildirdiği bu mübarek kitabı her an elimizde tutmalı, her
daim içindekileri okumalı, her an Kur’an-ı Kerim ve onun hükümleriyle
yaşamalıyız. Unutma ki; sınavın ne zaman biteceğini sadece Allah(C.C.) bilir.
“…Allah(C.C.) yaptıklarınızı görendir.” (Bakara/265)
“Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden
bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat
kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, üstelik zayıf ve küçük çocukları olsun böyle
bir durumda iken ona bahçesine ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin.
İşte Allah(C.C.) ayetleri size böyle açıklar ki düşünesiniz.” (Bakara/266)
16.02.2013
Engin DİNÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder