16 Şubat 2013 Cumartesi

Engin DİNÇ - Yaradılış


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah(C.C.)’ın adıyla. O(C.C.)’nun adıyla başlamayan hiçbir şey ile O(C.C.) hakkında söz edilemez. O(C.C.) birdir.

“De ki: O Allah Birdir.” (İhlâs/1)

O(C.C.) bana, sana, herkese; her kim olursa olsun ona şah damarından daha yakındır.

“Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf/16)

Allah-u Zülcelâl yarattıklarına kendi kudretini göstermek istemiştir. İşte bu sebepten dolayı ruhları yarattı, daha sonra onların sınava tabii tutulacağı; dünya âlemini yarattı. O(C.C.)’nun yaratma kudreti öyle geniştir ve büyüktür ki; dünya ve ahret dışında belki de bizim aklımızın almadığı, ilahi kitaplar ve peygamberler aracılığıyla bizlere bildirilmemiş milyarlarca âlemi yaratmıştır. Bizler bunu bilgisinde olamayız.

“De ki: Rabbim bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.” (HUD/47)

Allah-u Teâlâ yarattığı ruhlara manevi, maddiyattan soyut bir kimlik vermiştir. Fakat sınava tabii tutmak istediği bu ruhları, maddiyat evrenine bu şekilde gönderse dahi, bu maddi âlemdeki hiçbir şeyden etkilenmeden kendisine tam bir itikat ile bağlı olacaklardı. Ruhu sınamak için gerekli olan şey ona bir maddiyat kazandırmaktı. İşte bu maddiyata “beden” adını verdi. Yarattığı ruhu, yarattığı diğer bir şey olan bedenin içerisine yerleştirdi. Lakin bu da yeterli olmayacaktı. Ruhun bedene bürünmüş olmasıyla sadece görüntüsünü maddileştirecekti ve o maddi beden manevi ruha bir engel olmayacak sadece madde âleminde yaşam sürmesini sağlayacaktı. İşte bunun için de o maddi bedene manevi engeller koyabilecek, ruhu yolundan çevirebilecek bazı engeller gerekliydi. Bunlardan bir tanesi; kendisine isyan eden şeytandı. Şeytanın da işini kolaylaştırmak için maddi bedene nefis, şehvet, kibir, gurur gibi manevi duygular ekledi. Çünkü maddiyat maddi olandan, maneviyat da manevi olandan etkilenecekti.

İşte bu andan sonra dünyevi yaşam başlayabilirdi. Fakat dünyevi yaşama başlamadan evvel yarattığı bu bedeni cennetinde küçük bir sınava tabii tuttu. Âdem ve Havva’ya bir meyveye yasak koyduğunu ve ondan yememelerini söyledi. İşte yarattığı şaheser olan beden, maneviyat karşısında ilk sınavını verirken yenilgi ile ayrıldı. Çünkü nefis ve şeytanın akıllıca oyunlarıyla o meyveyi yediler ve bu durum da onların dünyaya gönderilmelerine neden oldu.

İlk insan dünyaya maneviyattan, maddiyata gönderilerek Âdem adını aldı. Âdem; Âdemi kelimesinden gelmektedir ve “yok olmuş” manasına gelmektedir. Allah(C.C.) kendisinin emrine uymayarak, nefsine itaat eden ruha bir bedene bürümüş ve maddiyat âlemine göndermiştir. Bunu yapmasının amacı da o kendisine itaat etmeyen kuluna bir hak daha tanımaktır. Kim ki dünyevi sınavından geçerek, Allah(C.C.)’ın rızasına nail olursa, maneviyat; yani gerçek âlemde, yani ahrette mükâfatlandırılacaktır.

Ey âdemoğlu!

Hiçlik mertebesinin en üstünde madden bir Hiç olan fakat nefsine yenik düşerek, kendini maddiyat âleminin sultanı ilan eden kişi!

Kaybolmuş, kovulmuş bir âlemde sınava tabii tutulmakta ve bu sınavdan ve sınavın kolaylıklarından dahi farkında olmadan sınav süreni doldurmaktasın. Allah(C.C.) merhametlilerin en merhametlisidir.

“Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah(C.C.)’tan bağışlanma dilerse Allah(C.C.)’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.” (Nisa/110)

O(C.C.) seni sınava tabii tutarken bu sınav sırasında kitap açmana izin vermiştir. Sınavı geçmeni sağlayacak, seni iki dünyanın da sultanı yapacak, Rabbinin affına mazhar edecek ve sana Allah(C.C.)’ın rızasını kazandıracak olan tek kitap; Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim’dir. Allah(C.C.)’ın kelamı olan emirlerini, yasaklarını ve mubahlarını bizlere bildirdiği bu mübarek kitabı her an elimizde tutmalı, her daim içindekileri okumalı, her an Kur’an-ı Kerim ve onun hükümleriyle yaşamalıyız. Unutma ki; sınavın ne zaman biteceğini sadece Allah(C.C.) bilir.

“…Allah(C.C.) yaptıklarınızı görendir.” (Bakara/265)

“Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, üstelik zayıf ve küçük çocukları olsun böyle bir durumda iken ona bahçesine ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah(C.C.) ayetleri size böyle açıklar ki düşünesiniz.” (Bakara/266)

16.02.2013
Engin DİNÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder