Günümüzün âlimlerinin çoğu İslamiyet’i
yaşamayı başarmaktadır fakat İslami Aşk ve tefviz içinde olduklarını söylemek
açıkçası zor. Çünkü bir amaç peşinde koşarak bir kitle etkilemeyi amaçlayarak;
cemaat toplamak, devletin ideolojisini değiştirmek ya da devlet kurmayı
amaçlamak İslam'ın somut kavramlardan vazgeçip, tüm faniyetten uzaklaşarak
bedeni ve varlığı Allah(C.C.) yolunda feda etmeye ters düşmektedir.
Oysaki gerçek Müslüman; kendisini ve
tüm varlığını(eşi ve ailesi de dâhil) Allah(C.C.)’a adayan, O(C.C.)’nun
kazasına razı olup ondan gelecek her şeyi sorgusuz kabul edendir.
Bir Müslüman kişi eğer Allah(C.C.)
katında yükselmiş bir zat olmak istiyorsa; Allah(C.C.)’a dost ve veli olmak
istiyorsa; öncelikle kendisini ilim ve irfanla donatmalıdır. Tüm maddi
isteklerden feragat etmeli elini açarak dua ettiğinde içinde maddiyat olan(Para,
iş, kariyer, eş, çocuk, lüks, şöhret, mülk v.s.) hiçbir şeyin arzusunda
olmamalıdır. Nitekim Allah(C.C.) Şûra Suresi 20. Ayette “Kim âhiret mahsülü isterse,
onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona
da ondan veririz, ama âhirette onun hiç nasibi olmaz.” Demiştir. Mümin yaptığı ve
yapacağı her şeyde işini Allah(C.C.)’ın takdirine bırakmalı sonucunda onun için
büyük belalar ve ölüm bile olsa buna rızalı olmalıdır.
Yine Allah(C.C.)’ın dostluğunu
kazanmak isteyen kişi ibadetini tam anlamıyla yerine getirmekle kalmayarak
nafile ibadetler yapmalıdır. Nitekim Allah(C.C.) bir Hadis-i Kutsi de: “Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, hiç
şüphesiz ben ona harb ilan ederim. Kulum, kendisine farz kıldıklarımdan benim
için daha çok sevilmeye değer şeylerle bana yaklaş(a)maz. Kulum bana
nafilelerle yaklaşmaya devam eder; nihayet ben onu severim. Ben onu sevince de,
onun işiteceği kulağı, göreceği gözü, tutacağı ve vuracağı eli ve yürüyeceği
ayağı olurum. Benden isterse, ona verir, bana sığınırsa onu korurum.” Diyerek
nafilelerin önemini ortaya koymuştur. Ayrıca mümin başkalarının da
ibadetlerine(onlar istedikleri süreçte) yardımcı olmalıdır. Fakat hiçbir
kimseyi ibadete zorlamamalı, sürekli sıkılacağı bir şekilde davette
bulunmamalı, bir kişiyi üçten fazla davet etmemelidir. Çünkü Allah(C.C.) kimilerine nasip edip etmeyeceğini,
her şeyin kendi kudretinde olduğunu; Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim’inde
açıkça bildirmiştir. Yani istediğiniz kadar söz söyleyin, isterseniz zorla
yaptırın sonunda Allah(C.C.) nasip etmezse kimse İman sahibi olamaz, olamadığı
gibi bu davranışınız da İman’a bir zarar bir hakarettir. Ayrıca bilmeden
Allah(C.C.)’a karşı gelmiş olur onun emirlerini hiçe sayarak sanki sizin bir
kişiyi imana getirme yetiniz varmış gibi davranmış olursunuz.
Yine Allah(C.C.)’ın veliliğine talip
olan kişi az yemeli, çokça oruç tutmalı. Az uyumalı çokça ibadet ile meşgul
olup tefekkür etmelidir ki Allah(C.C.) tefekkür ile ilgili Mümin Suresi 58.
Ayette “…Ne kadar az düşünüyorsunuz!”
Diyerek düşünmeyenler hakkında yakınmıştır.
Yine Allah(C.C.)’ın dostluğuna talip
olarak büyük evliya zatlardan olmak isteyen kişi; Cennet ve Cehennem
düşüncesinde ve isteğinde olmamalıdır. Yaptığı ibadetin bir karşılığı olarak
Cennet arzusu ya da dünya nimeti gütmemelidir. O kişinin tek arzusu
Allah(C.C.)’ın rızasından başka bir şey olmamalıdır.
Allah(C.C.) dostu olmak isteyen mümin
az konuşan, hikmetlerinden az bahseden kişidir. Çünkü Allah(C.C.) kendisine
dost olmasını istediği bir kişiye öncelikle hikmet verir. Nitekim Bakara Suresi
269. Ayette: “O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet nasip edilmişse,
doğrusu, büyük bir hayra mazhar olmuştur. Ancak tam akıllı olanlar gerçekleri
anlar ve düşünürler.” Demiştir.
Bu hikmet öyle bir özelliktir ki ifşa edildiğinde gider ve bir daha
gelmez. Bu sebeptendir bir mümin hikmetler sahibi olduğunun farkına varmışsa
bunu en yakını bile olsa söylememeli, kullanmamalı, ifşa etmemelidir. Hikmetin
fazileti hakkında büyük âlimlerden olan Erzurumlu İbrahim Hakkı(K.S.) eseri
olan Marifetname de şu sözlere yer vermiştir: “Hikmet, ölü kalpleri diriltir, daralmış göğüsleri genişletir. Hikmet, hikmetli
kişinin sermayesidir. O sermayeyi konuşarak yok eden, elden çıkaran kimdir?
Hikmet zevkinin gönülden gitmesi, onun gereksiz yerde, istenmeden, sorulmadan
söylenmesidir. Hikmeti, ehlinden menetmek, onlara zulümdür. Hikmeti ehli
olmayana söylemek de hikmete zulümdür. Ona zulmetmek büyük hatadır. Zira ona
zulmeden zalimin hasmı Allah(C.C.)’tır.”
Allah(C.C.) bizleri kendisine dost,
veli olan hikmet sahibi yaptığı kulların zümresine nail etsin inşAllah…
Engin DİNÇ
24/07/2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder