24 Temmuz 2012 Salı

Engin DİNÇ - Allah(C.C.)'a Dost Olmak


Günümüzün âlimlerinin çoğu İslamiyet’i yaşamayı başarmaktadır fakat İslami Aşk ve tefviz içinde olduklarını söylemek açıkçası zor. Çünkü bir amaç peşinde koşarak bir kitle etkilemeyi amaçlayarak; cemaat toplamak, devletin ideolojisini değiştirmek ya da devlet kurmayı amaçlamak İslam'ın somut kavramlardan vazgeçip, tüm faniyetten uzaklaşarak bedeni ve varlığı Allah(C.C.) yolunda feda etmeye ters düşmektedir.

Oysaki gerçek Müslüman; kendisini ve tüm varlığını(eşi ve ailesi de dâhil) Allah(C.C.)’a adayan, O(C.C.)’nun kazasına razı olup ondan gelecek her şeyi sorgusuz kabul edendir.

Bir Müslüman kişi eğer Allah(C.C.) katında yükselmiş bir zat olmak istiyorsa; Allah(C.C.)’a dost ve veli olmak istiyorsa; öncelikle kendisini ilim ve irfanla donatmalıdır. Tüm maddi isteklerden feragat etmeli elini açarak dua ettiğinde içinde maddiyat olan(Para, iş, kariyer, eş, çocuk, lüks, şöhret, mülk v.s.) hiçbir şeyin arzusunda olmamalıdır. Nitekim Allah(C.C.) Şûra Suresi 20. Ayette Kim âhiret mahsülü isterse, onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama âhirette onun hiç nasibi olmaz.” Demiştir. Mümin yaptığı ve yapacağı her şeyde işini Allah(C.C.)’ın takdirine bırakmalı sonucunda onun için büyük belalar ve ölüm bile olsa buna rızalı olmalıdır.

Yine Allah(C.C.)’ın dostluğunu kazanmak isteyen kişi ibadetini tam anlamıyla yerine getirmekle kalmayarak nafile ibadetler yapmalıdır. Nitekim Allah(C.C.) bir Hadis-i Kutsi de: “Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, hiç şüphesiz ben ona harb ilan ederim. Kulum, kendisine farz kıldıklarımdan benim için daha çok sevilmeye değer şeylerle bana yaklaş(a)maz. Kulum bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder; nihayet ben onu severim. Ben onu sevince de, onun işiteceği kulağı, göreceği gözü, tutacağı ve vuracağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum. Benden isterse, ona verir, bana sığınırsa onu korurum.” Diyerek nafilelerin önemini ortaya koymuştur. Ayrıca mümin başkalarının da ibadetlerine(onlar istedikleri süreçte) yardımcı olmalıdır. Fakat hiçbir kimseyi ibadete zorlamamalı, sürekli sıkılacağı bir şekilde davette bulunmamalı, bir kişiyi üçten fazla davet etmemelidir.  Çünkü Allah(C.C.) kimilerine nasip edip etmeyeceğini, her şeyin kendi kudretinde olduğunu; Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim’inde açıkça bildirmiştir. Yani istediğiniz kadar söz söyleyin, isterseniz zorla yaptırın sonunda Allah(C.C.) nasip etmezse kimse İman sahibi olamaz, olamadığı gibi bu davranışınız da İman’a bir zarar bir hakarettir. Ayrıca bilmeden Allah(C.C.)’a karşı gelmiş olur onun emirlerini hiçe sayarak sanki sizin bir kişiyi imana getirme yetiniz varmış gibi davranmış olursunuz.

Yine Allah(C.C.)’ın veliliğine talip olan kişi az yemeli, çokça oruç tutmalı. Az uyumalı çokça ibadet ile meşgul olup tefekkür etmelidir ki Allah(C.C.) tefekkür ile ilgili Mümin Suresi 58. Ayette “…Ne kadar az düşünüyorsunuz!” Diyerek düşünmeyenler hakkında yakınmıştır.

Yine Allah(C.C.)’ın dostluğuna talip olarak büyük evliya zatlardan olmak isteyen kişi; Cennet ve Cehennem düşüncesinde ve isteğinde olmamalıdır. Yaptığı ibadetin bir karşılığı olarak Cennet arzusu ya da dünya nimeti gütmemelidir. O kişinin tek arzusu Allah(C.C.)’ın rızasından başka bir şey olmamalıdır.
Allah(C.C.) dostu olmak isteyen mümin az konuşan, hikmetlerinden az bahseden kişidir. Çünkü Allah(C.C.) kendisine dost olmasını istediği bir kişiye öncelikle hikmet verir. Nitekim Bakara Suresi 269. Ayette: O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet nasip edilmişse, doğrusu, büyük bir hayra mazhar olmuştur. Ancak tam akıllı olanlar gerçekleri anlar ve düşünürler.” Demiştir. Bu hikmet öyle bir özelliktir ki ifşa edildiğinde gider ve bir daha gelmez. Bu sebeptendir bir mümin hikmetler sahibi olduğunun farkına varmışsa bunu en yakını bile olsa söylememeli, kullanmamalı, ifşa etmemelidir. Hikmetin fazileti hakkında büyük âlimlerden olan Erzurumlu İbrahim Hakkı(K.S.) eseri olan Marifetname de şu sözlere yer vermiştir: “Hikmet, ölü kalpleri diriltir, daralmış göğüsleri genişletir. Hikmet, hikmetli kişinin sermayesidir. O sermayeyi konuşarak yok eden, elden çıkaran kimdir? Hikmet zevkinin gönülden gitmesi, onun gereksiz yerde, istenmeden, sorulmadan söylenmesidir. Hikmeti, ehlinden menetmek, onlara zulümdür. Hikmeti ehli olmayana söylemek de hikmete zulümdür. Ona zulmetmek büyük hatadır. Zira ona zulmeden zalimin hasmı Allah(C.C.)’tır.”

Allah(C.C.) bizleri kendisine dost, veli olan hikmet sahibi yaptığı kulların zümresine nail etsin inşAllah…

Engin DİNÇ
24/07/2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder