17 Haziran 2014 Salı

Cezada caydırıcılık olmaz

Son zamanlarda çocuklara yapılan saldırılar idam cezasını gündeme getirmiştir. Gelin görün ki Avrupa Birliği ile yapılan Temel Haklar Sözleşmesi’nin 2. Maddesi’nde şu ifadelere yer verilir:

A- Herkes yaşama hakkına sahiptir.

B- AB genelinde kimse idama mahkûm edilemez.

İşte bu sözleşme gereği kaldırılan idam cezasının ülkemizde geri gelmesi pek mümkün değildir. İdam cezasını ülkemizde hak eden suçluların olup olmadığı hususta elbet herkes kadar fikir sahibiyim fakat bu makalede bunu konu almıyorum.

Dünyada idam cezasını en çok uygulayan ülkeden üçüncü dünya ülkeleri olarak anılan ülkeler ve Asya ülkeleridir. Bu ülkelerin çok büyük bir çoğunluğu da İslami yönetim biçimiyle yönetilen devletlerdir. İleri medeniyete sahip Avrupa (?) ise idam cezasını yasaklamıştır. Her ne kadar yasaklamış desek de uygulandığı haller vardır ki yine bu konumuz dâhilinde değildir.

Herkesin dillerine pelesenk ettiği bir söz vardır: “Cezalar caydırıcı olmalıdır?” Bu söz benim detayını çok merak ettiğim bir sözdür. Hep kendime şöyle sorarım: “Hangi ceza nasıl caydırılabilir?”

Trafik kurallarına uymayan bir şoföre verilecek para cezası, ehliyetine el konulması ya da trafikten men cezası, arabasını kullanamaması nedeniyle onu daha dikkatli olmaya yöneltebilir. Bu tür suçların çoğu kırmızı ışıktan geçme gibi dikkatsizlik ya da yakalanmam nasılsa gibi kasti ama küçük suçlardır. Pekâlâ ya büyük suçların caydırıcılığı nasıl olacaktır?

İdam cezası bulunan bir ülkede; hırsızlık yapmış bir adamın eli şehrin en geniş meydanında halkın katılımıyla kesilerek cezası ifa edilir. Fakat o sırada başka bir yan kesici izleyicilerin arasına girmiş başka birisinin cüzdanını çekmeye çalışmaktadır. Bu durum idam cezası başta olmak üzere bir cezanın caydırıcı olmayacağını gösteriyor. Demem o ki bir ceza caydırıcı olsun diyerek verilmemelidir. Eğer bir şahsı yaptığı bir davranıştan uzaklaştırmak istiyorsak o kimsenin cezalandırılmaya değil, rehabilite edilmeye ihtiyacı vardır.

Cezalar caydırmak için değil, kısas içindir…

Ülkeler, devletler kişiler arasındaki sorunlara çözüm bulmak için Adalet Bakanlığı adını verdikleri tüzel kişilikler kurarak, devletin yasalarını bu kurumlar ve bu kurumlarda görev alan hukukçular aracılığıyla uygulamaktadırlar. Gelin görün ki devlet adaleti tam anlamıyla sağlayamaz ise bu onun gücünün zayıfladığının göstergesidir. Şöyle ki; devlet, mazlum olan kişinin hakkını zalim olan kişiden alırken hem eşit davranmalı hem de mazlumun zararı ne ise ona kısas olarak almalıdır. Zaten mantıkta bunu kabul etmektedir. Eğer bir kimsenin zararı ne ise zararını karşılayacak olan da eşdeğer olandır. Devlet de eşit davranabilmek için mazlumun hakkının tamamını zalim olandan alarak mazluma iade etmelidir. Bu gerektiğinde cezanın özgürlükten men etme (hapis) şeklinde, gerektiğinde de yaşam hakkından men etme (idam) şeklinde olmalıdır.

Bunu bir örnekle açıklayalım: Herkesin olduğu gibi en sevdiğiniz kimseyi düşünün… Güzeller güzeli kızınız, bir taneniz eşiniz, sevimli yeğeniniz… İş toplantısı yapmak üzere hafta sonu il dışına gidiyorsunuz. Evde güzeller güzeli eşiniz ve sevimli cadı kızınız yalnız kaldılar. Siz il dışına gittiğinizde sapık birkaç adam bir gece yarısı evinizin kapısına dayanır, zorla eve girerler. Evde çığlık çığlığa bağıran eşinizin sesini kimseler duymaz. Gözünüzden sakındığınız karınıza tecavüz edilir. Yetmemiş gibi sadece karınıza değil, daha 5-6 yaşlarındaki pamuk kızınıza da tecavüz edilir. Onlar ne kadar bağırsalar da kimseler duymaz, onları kurtaramaz. Bu sapık adamlar karınıza ve bebeğinize tecavüz etmekle kalmayarak bir de çok bağırıyor diye sesini kesmek istedikleri eşinizi boğarak öldürürler. İşiniz bittiğinde hafta sonu evinize döndüğünüzde manzara felakettir. Evin içi kan içinde, karınız çırılçıplak, boğazı sıkılmış mosmor, bebeğiniz de kan içindedir.

Bu olaydan sonra suçlular yakalanır. Şimdi siz bu adamlara ne ceza vermek istersiniz? Müebbet hapis mi? Birkaç defa müebbet hapis mi? Yoksa kör testere ile kemiklerine kadar kesmeyi mi? Evet son şık daha cazip geldi değil mi? Oysa okuduğunuz yazıdaki olay gerçek değil sadece bir hikâye iken bu kadar etkilendiniz. Ya gerçek olsa?

Demek istediğim şudur ki; başta idam cezası olmak üzere cezalar caydırıcı olması için değil, kısas olması içindir. Bunu da devletin kanunları üzerinde hüküm sahibi hukukçuların eliyle devlet tarafından yapılmalıdır. Eğer devlet bu kısası yapmaz ise mazlum olan zaten kendisi yapar. Kişi bunu kendisi yapmaya başladığında da devletin gücü yok olmuş demektir…

17/06/2014

Engin DİNÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder