Hazreti İdris (a.s.) asıl adı
Ahnuh (Hanuh)’tur. Babasının adı Yerd annesinin adı Berre veya Esvet’tir.
Seceresi şöyledir: Hazreti İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enus – Hazreti
Sit (a.s) – Hazreti Âdem (a.s). Irk arasında yaşamış olan Yerd, Mehlail, Kinan
ve Enus’a peygamberlik verilmesi hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Hazreti Cebrail
(a.s.) kendisine 4 defa vahiy getirmiş ve Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını
bildirmiştir. Kendisi de büyük dedesi olan Hazreti Âdem’in (a.s.) diğer oğlu
Kabil’in soyundan gelen millet olan Kabiloğulları’na peygamber olarak
gönderilmiş ve onları imana davet etmiştir. Bu davetin 105 ile 120 yıl sürdüğü
rivayettir.
Hazreti Âdem (a.s.) ve Hazreti
Havva (a.s.) dünyaya geldikten sonra hayırlı bir evlat dilediler. Bunun üzerine
Hazreti Havva (a.s.) Kabil’e (Kayin) hamile kaldı. Çocuk dünyaya geldikten
sonra onun varlığını Allah’a (c.c.) ortak koştular. Fakat daha sonra tövbe
ettiler ve ikinci çocukları Abil (Evel) dünyaya geldi. Bu durum Kelam-ı Kadim
olan Kur’an-ı Kerim de ve Tevrat’da şöyle anlatılmaktadır.
“O'dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine
ısınsın diye eşini inşa etti. Erkek eşini sarıp bürüdü, o da hafif bir yük
yüklendi, hamile kaldı. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca her ikisi
de Rab'leri olan Allah'a yönelip "Eğer bize sağlıklı, kusursuz bir evlat
verirsen mutlaka Sana şükreden kullarından oluruz" diye yalvardılar. Fakat
Allah kendilerine kusursuz bir çocuk verince, annesi de babası da ölçüyü
kaçırıp verdiği çocuk sebebiyle şirke bulaştılar. Tuttular, Allah'a birtakım
şerikler yakıştırdılar. Hâlbuki Allah onların yakıştırdıkları her türlü
ortaktan münezzehtir.”[1]
“Âdem eşi Havva'yı bildi. (Havva) hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu ve
"Tanrı ile birlikte bir insan edindim." dedi. Bir doğum daha yaptı;
(Kayin'in) kardeşi Evel'i (doğurdu). Evel davar çobanı oldu; Kayin ise toprak
işçisiydi.”[2]
İşte buradaki şirk sözü “Tanrı
ile birlikte bir insan edindim.” Demesi idir ki Allah (c.c.) hiçbir insan ile
yan yana değildir. Bu şirke girmektir. Daha sonra Kabil kardeşi Abil’e karşı
kıskançlık hissetmiş ve onu öldürmüştür. Bu öldürme ile lanetlenmiştir ki bu
olayda Tevrat’ta şöyle anlatılmaktadır.
“Tanrı; "Ne yaptın?"
dedi. "Kardeşinin kanının sesi,
topraktan bana doğru haykırıyor." "Şimdi sen, kardeşinin kanını senin
elinden almak için ağzını açan topraktan daha da lanetlisin."
"Toprağı işlediğin zaman, artık sana kuvvetini vermeyecek. Dünyada göçebe
ve yalnız olacaksın." Kayin, Tanrı'nın huzurundan ayrıldı. Eden'in
doğusundaki Nod ülkesinde yerleşti.”[3] Nod
ülkesi; İbranice de göçebelik, bulunduğun yerden ayrılmak, göç edilen yeni yer
manalarına gelir. Bunun üzerine Kabil bulunduğu yerden ayrılmıştır.
Hazreti Âdem’in (a.s.) oğlu
kabil(kayin), diğer oğlu abil(evel)'i öldürdükten sonra babası Hazreti Âdem
(a.s.) şöyle buyurmuştur: "Git! Artık, sen, hiç bir zaman
korkutulmaktan uzak kalmayacak, gördüğün hiç bir kimseden de, güvenlikte ve
selamette olmayacaksın!" İşte bunun üzerine Kabil; kendisiyle
birlikte doğan kızın elinden tutarak Nevz dağından inip Yemen topraklarından
Aden'e gitti. Burada nesli çoğaldı. Kabil neslinden gelen millete Kabiloğulları
adı verildi. Hazreti İdris (a.s.) da o millete gönderildi ve şöyle uyarılar
yaptı: "Ateşe tapmayınız, şarap içmeyiniz, zina etmeyiniz!"
Fakat onlar bu uyarılara uymadılar. Bunun üzerine İdris (a.s.) kavme Hazreti Şit'e
(a.s.) inen vahiyleri söyledi ve halkı o hükümlerle uyardı ki o hükümlerin
tamamı Kur'an-ı Kerim'de verilen emir ve hükümlerdir. Allah'a (c.c.) iman,
haramlardan sakınmak, zinayı yasaklamaktır. Bu durum Hazreti Nuh'a (a.s.) kadar
böyle devam etti ve iman etmeyen o milletin sonu Nuh Tufanı adı verilen tufanla
anıldı.
Bugün bilimsel manada; 12.000 yıl
önce meydana gelen Nuh Tufanı öncesi var olan Mu, Atlantis ve Lemurya kıtaları
hakkında bilgiler mevcuttur.
Hazreti Şit (a.s.), Hazreti Âdem’in
oğlu (a.s.) ve Hazreti İdris de (a.s.) Hazreti Şit’in (a.s.) torunudur. Hazreti
İdris (a.s.) Kabiloğulları’nın sapkın yaşantılar içerisinde olmasından dolayı
onlara peygamber olarak gönderilmiştir. Öyle ki bu durumun ilk farkında olan Hazreti
Âdem (a.s.) oğlu Hazreti Şit’in (a.s.) kavmine, Kabil’in kavminden birisiyle
evlilik yapmayı yasak etmiştir. Kabiloğulları içkiye ve zinaya düşkün, Allah’a
(c.c.) iman etmemiş ve gönderilen peygamberlere itaat etmemişlerdir. Oysa Hazreti
Şit (a.s.) babası Hazreti Âdem’den (a.s.) aldığı peygamberlik vasfı ile ırkını
ve ailesini iman çerçevesinde tutmuş, onun ırkı devam etmiştir. Günümüz
insanlığı da Hazreti Şit’in (a.s.) soyundan devam etmektedir. Çünkü
Kabiloğulları Nuh Tufanı sonrası helak olmuştur.
Hazreti İdris’e (a.s.) de her
peygamberde olduğu gibi bazı mucizeler verilmiştir. Bunlar; bir ağaçta kaç
yaprağın olduğunu bilmesi, bulutlara çekilmesi için emir verebilmesi, gaipten
haber vererek kendisinden sonra kimlere peygamberlik vasfının verileceğini
haber vermesidir. Kimlerin peygamber olacağını bildirirken eğer kendilerine
iman etmezlerse kendisinden sonra vuku bulacak olan Nuh Tufanını da haber
vermiştir. Hazreti İdris (a.s.) tam 72 dili konuşabilir ve her kavmi kendi dili
ile iman etmeye davet ederdi. (Bu ilahi mesajdan yola çıkılarak şöyle
düşünülebilir ki ilahi mesajları alabilmek için illa da kitabın indirildiği
dili öğrenmek değil, tercümesiyle manasını anlamak ve o mana doğrultusunda iman
etmek önemlidir.) Kendisi 100 tane şehir kurmuş, insanlara fen, matematik
ilimlerini öğretmiş ve terzilik yapmıştır. Ve nihayet kavmi üzerindeki görevi
sonra ermiş Aşure Gününde göğe kaldırılmıştır.
Hazreti İdris (a.s.) hakkındaki
bazı ayet ve hadisler şöyledir:
“Kitapta İdris'i de an. Gerçekten o da doğruluğun timsali biri idi, bir
nebi idi. Biz onu üstün bir makama yücelttik. İşte bunlar, Allah'ın nimetine
mazhar olmuş olan bu zatlar, Âdem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın
evlatlarından, İbrahim ve İsrail’in nesillerinden ve hidayete erdirip
seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar Rahman'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak
secdeye kapanırlardı. Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki
namazı zayi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da
azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.”[4]
“İsmail’i, İdris’i, Zülkifl'i de an. Onların hepsi sabır fazileti ile
bezenmişlerdi. Bundan ötürü onları rahmetimize aldık. Gerçekten onlar salih ve
erdemli kişilerdi.”[5]
Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) de
bir hadis-i şerifinde: “Ben (Miraç
gecesinde) dördüncü kat semada (gökte) İdris(a.s.) ile karsılaştım. Cebrail
(a.s.) bana: "Bu gördüğün İdris'tir.
Ona selam ver." dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamıma
cevap verdi. Sonra bana: "Merhaba
salih kardeş, salih peygamber." dedi” buyurmuştur.[6]
05/01/2014
Engin DİNÇ
[1] Kur’an-ı
Kerim, Araf Suresi, 189-190. ayetler
[2] Tevrat,
Bereşit(Tekvin) Suresi, 4/1-2. ayetler
[3] Tevrat,
Bereşit(Tekvin) Suresi, 4/10-12,16. ayetler
[4] Kur’an-ı
Kerim, Meryem Suresi, 56-57-58-59. ayetler
[5] Kur’an-ı
Kerim, Enbiya Suresi, 85-86. ayetler
[6] Hadis-i
Şerif, Kaynak: Buhari, Müslim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder