5 Ocak 2014 Pazar

Hazreti İdris (a.s.) ve Kavmi

Hazreti İdris (a.s.) asıl adı Ahnuh (Hanuh)’tur. Babasının adı Yerd annesinin adı Berre veya Esvet’tir. Seceresi şöyledir: Hazreti İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enus – Hazreti Sit (a.s) – Hazreti Âdem (a.s). Irk arasında yaşamış olan Yerd, Mehlail, Kinan ve Enus’a peygamberlik verilmesi hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Hazreti Cebrail (a.s.) kendisine 4 defa vahiy getirmiş ve Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını bildirmiştir. Kendisi de büyük dedesi olan Hazreti Âdem’in (a.s.) diğer oğlu Kabil’in soyundan gelen millet olan Kabiloğulları’na peygamber olarak gönderilmiş ve onları imana davet etmiştir. Bu davetin 105 ile 120 yıl sürdüğü rivayettir.

Hazreti Âdem (a.s.) ve Hazreti Havva (a.s.) dünyaya geldikten sonra hayırlı bir evlat dilediler. Bunun üzerine Hazreti Havva (a.s.) Kabil’e (Kayin) hamile kaldı. Çocuk dünyaya geldikten sonra onun varlığını Allah’a (c.c.) ortak koştular. Fakat daha sonra tövbe ettiler ve ikinci çocukları Abil (Evel) dünyaya geldi. Bu durum Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim de ve Tevrat’da şöyle anlatılmaktadır.

“O'dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eşini inşa etti. Erkek eşini sarıp bürüdü, o da hafif bir yük yüklendi, hamile kaldı. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca her ikisi de Rab'leri olan Allah'a yönelip "Eğer bize sağlıklı, kusursuz bir evlat verirsen mutlaka Sana şükreden kullarından oluruz" diye yalvardılar. Fakat Allah kendilerine kusursuz bir çocuk verince, annesi de babası da ölçüyü kaçırıp verdiği çocuk sebebiyle şirke bulaştılar. Tuttular, Allah'a birtakım şerikler yakıştırdılar. Hâlbuki Allah onların yakıştırdıkları her türlü ortaktan münezzehtir.”[1]

“Âdem eşi Havva'yı bildi. (Havva) hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu ve "Tanrı ile birlikte bir insan edindim." dedi. Bir doğum daha yaptı; (Kayin'in) kardeşi Evel'i (doğurdu). Evel davar çobanı oldu; Kayin ise toprak işçisiydi.”[2]

İşte buradaki şirk sözü “Tanrı ile birlikte bir insan edindim.” Demesi idir ki Allah (c.c.) hiçbir insan ile yan yana değildir. Bu şirke girmektir. Daha sonra Kabil kardeşi Abil’e karşı kıskançlık hissetmiş ve onu öldürmüştür. Bu öldürme ile lanetlenmiştir ki bu olayda Tevrat’ta şöyle anlatılmaktadır.

“Tanrı; "Ne yaptın?" dedi. "Kardeşinin kanının sesi, topraktan bana doğru haykırıyor." "Şimdi sen, kardeşinin kanını senin elinden almak için ağzını açan topraktan daha da lanetlisin." "Toprağı işlediğin zaman, artık sana kuvvetini vermeyecek. Dünyada göçebe ve yalnız olacaksın." Kayin, Tanrı'nın huzurundan ayrıldı. Eden'in doğusundaki Nod ülkesinde yerleşti.”[3] Nod ülkesi; İbranice de göçebelik, bulunduğun yerden ayrılmak, göç edilen yeni yer manalarına gelir. Bunun üzerine Kabil bulunduğu yerden ayrılmıştır.

Hazreti Âdem’in (a.s.) oğlu kabil(kayin), diğer oğlu abil(evel)'i öldürdükten sonra babası Hazreti Âdem (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Git! Artık, sen, hiç bir zaman korkutulmaktan uzak kalmayacak, gördüğün hiç bir kimseden de, güvenlikte ve selamette olmayacaksın!" İşte bunun üzerine Kabil; kendisiyle birlikte doğan kızın elinden tutarak Nevz dağından inip Yemen topraklarından Aden'e gitti. Burada nesli çoğaldı. Kabil neslinden gelen millete Kabiloğulları adı verildi. Hazreti İdris (a.s.) da o millete gönderildi ve şöyle uyarılar yaptı: "Ateşe tapmayınız, şarap içmeyiniz, zina etmeyiniz!" Fakat onlar bu uyarılara uymadılar. Bunun üzerine İdris (a.s.) kavme Hazreti Şit'e (a.s.) inen vahiyleri söyledi ve halkı o hükümlerle uyardı ki o hükümlerin tamamı Kur'an-ı Kerim'de verilen emir ve hükümlerdir. Allah'a (c.c.) iman, haramlardan sakınmak, zinayı yasaklamaktır. Bu durum Hazreti Nuh'a (a.s.) kadar böyle devam etti ve iman etmeyen o milletin sonu Nuh Tufanı adı verilen tufanla anıldı.

Bugün bilimsel manada; 12.000 yıl önce meydana gelen Nuh Tufanı öncesi var olan Mu, Atlantis ve Lemurya kıtaları hakkında bilgiler mevcuttur.

Hazreti Şit (a.s.), Hazreti Âdem’in oğlu (a.s.) ve Hazreti İdris de (a.s.) Hazreti Şit’in (a.s.) torunudur. Hazreti İdris (a.s.) Kabiloğulları’nın sapkın yaşantılar içerisinde olmasından dolayı onlara peygamber olarak gönderilmiştir. Öyle ki bu durumun ilk farkında olan Hazreti Âdem (a.s.) oğlu Hazreti Şit’in (a.s.) kavmine, Kabil’in kavminden birisiyle evlilik yapmayı yasak etmiştir. Kabiloğulları içkiye ve zinaya düşkün, Allah’a (c.c.) iman etmemiş ve gönderilen peygamberlere itaat etmemişlerdir. Oysa Hazreti Şit (a.s.) babası Hazreti Âdem’den (a.s.) aldığı peygamberlik vasfı ile ırkını ve ailesini iman çerçevesinde tutmuş, onun ırkı devam etmiştir. Günümüz insanlığı da Hazreti Şit’in (a.s.) soyundan devam etmektedir. Çünkü Kabiloğulları Nuh Tufanı sonrası helak olmuştur.

Hazreti İdris’e (a.s.) de her peygamberde olduğu gibi bazı mucizeler verilmiştir. Bunlar; bir ağaçta kaç yaprağın olduğunu bilmesi, bulutlara çekilmesi için emir verebilmesi, gaipten haber vererek kendisinden sonra kimlere peygamberlik vasfının verileceğini haber vermesidir. Kimlerin peygamber olacağını bildirirken eğer kendilerine iman etmezlerse kendisinden sonra vuku bulacak olan Nuh Tufanını da haber vermiştir. Hazreti İdris (a.s.) tam 72 dili konuşabilir ve her kavmi kendi dili ile iman etmeye davet ederdi. (Bu ilahi mesajdan yola çıkılarak şöyle düşünülebilir ki ilahi mesajları alabilmek için illa da kitabın indirildiği dili öğrenmek değil, tercümesiyle manasını anlamak ve o mana doğrultusunda iman etmek önemlidir.) Kendisi 100 tane şehir kurmuş, insanlara fen, matematik ilimlerini öğretmiş ve terzilik yapmıştır. Ve nihayet kavmi üzerindeki görevi sonra ermiş Aşure Gününde göğe kaldırılmıştır.

Hazreti İdris (a.s.) hakkındaki bazı ayet ve hadisler şöyledir:
“Kitapta İdris'i de an. Gerçekten o da doğruluğun timsali biri idi, bir nebi idi. Biz onu üstün bir makama yücelttik. İşte bunlar, Allah'ın nimetine mazhar olmuş olan bu zatlar, Âdem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın evlatlarından, İbrahim ve İsrail’in nesillerinden ve hidayete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar Rahman'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı. Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.”[4]

“İsmail’i, İdris’i, Zülkifl'i de an. Onların hepsi sabır fazileti ile bezenmişlerdi. Bundan ötürü onları rahmetimize aldık. Gerçekten onlar salih ve erdemli kişilerdi.”[5]

Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) de bir hadis-i şerifinde: “Ben (Miraç gecesinde) dördüncü kat semada (gökte) İdris(a.s.) ile karsılaştım. Cebrail (a.s.) bana: "Bu gördüğün İdris'tir. Ona selam ver." dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamıma cevap verdi. Sonra bana: "Merhaba salih kardeş, salih peygamber." dedi” buyurmuştur.[6]

05/01/2014
Engin DİNÇ



[1] Kur’an-ı Kerim, Araf Suresi, 189-190. ayetler
[2] Tevrat, Bereşit(Tekvin) Suresi, 4/1-2. ayetler
[3] Tevrat, Bereşit(Tekvin) Suresi, 4/10-12,16. ayetler
[4] Kur’an-ı Kerim, Meryem Suresi, 56-57-58-59. ayetler
[5] Kur’an-ı Kerim, Enbiya Suresi, 85-86. ayetler
[6] Hadis-i Şerif, Kaynak: Buhari, Müslim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder