25 Ağustos 2012 Cumartesi

Engin DİNÇ - Yandım Yar Yar Diyerek


Ağladım gidişine,
Düştüm yarin peşine,
Döndüm köpek leşine,
Yandım yar yar diyerek.

Sevdim bir hayırsızı,
Sevdalım kalp hırsızı,
Oldum gönül arsızı,
Yandım yar yar diyerek.

Gitti gecem gündüzüm,
Ezdi sevdan dümdüzüm,
Divaneyim, yolsuzum,
Yandım yar yar diyerek.

Vakit vardı beşine,
Gönül gider eşine,
Düştü beden peşine,
Yandım yar yar diyerek.

Göz pınarım kurudu,
Akan yaşım durudu,
Kalp adınla vurudu,
Yandım yar yar diyerek.

Sevdalım gülüşüne,
Hasretim öpüşüne,
İşveli bakışına
Yandım yar yar diyerek.

Gönül düştü ateşe,
Yarim minik akreşe,
Benzer Ay'a Güneş'e,
Yandım yar yar diyerek.

Yar tutuver elimden,
Adın düşmez dilimden,
Gönül dönmez yolundan,
Yandım yar yar diyerek.

Yar diyerek sar beni,
Yar koynuna al beni,
Yar kaybettim ben beni,
Yandım yar yar diyerek.

25.08.2012
Engin DİNÇ

7'li hece ölcüsü
X,X,X,A düzenli.
Akreşe: Dişi tavşan

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Engin DİNÇ - Cevhere Ulaşmanın Yolu


Cevher o mukaddes ışık üzerine kara bir bez örtülmüş, bir yığın pislik ve çamurla sarılmış, kalın derilerle kaplanmış bekliyor. Onun ışığını görmemen gayet normal. Onun ışığını görmen için derileri yırtmalı, o çamur ve pisliği kaldırmalı, kara bezi, kara örtüyü kaldırmalı bunları yapabilmek için gayretli olmalısın. İşte o zaman o ışığın aydınlığına ve nuruna kavuşacaksın. O cevher senin içinde gizlidir. O cevher, o ışık Mevla’dır. Mevla’ya ulaşmak için kendi içine yolculuk etmelisin. O pislik deriyi yırtmalı, çamurdan yapılmış kan, irin ve meni dolu bedeni geçmeli, şeytan isinden kararmış kalbi kaldırmalı, o isten kurtulmalısın ki o cevhere, o ışığa yani Mevla’ya kavuşabilesin.

O deriyi geçmek için; acizliğini görmen gerek, kendini küçük görmen gerek, bir kediden, bir köpekten, bir domuzdan alçak görmek gerek, bir karıncanın ayağı altında ezilebileceğini bilmen gerek, öyle yaşaman gerek.

O çamuru kaldırmak için; nefsini bilmen gerek, zavallı olduğunu bilmen gerek. Dünyaları karşısına diken bir devlet adamı, bir komutan yüz binlerce kişiye sözünü geçirebilir ama şehveti geldi mi, nefsi azdırdı mı on santimlik şeyine söz geçiremez. Bu acizliğin farkında olmak gerek.

O örtüyü kaldırmak için; acizliğini tam anlamıyla kabul ederek dua etmelisin, Mevla’ya yüzünü dönmelisin, her acizliğe düştüğünde, her nefsine uyduğunda, tövbe etmelisin. Hatta nefsin sana günah işletmediği zamanlarda bile tövbe etmelisin ki bilmeden farkında olmadan günah işlemişsindir sen bilemez, sen göremezsin çünkü sen acizlerin en acizisin. Çünkü sen zavallıların en zavallısısın.

Âlemde en üst mertebe Mevla’nın ışığına kavuşmak, onun aydınlığı ile aydınlanmak, onun dostluğuna nail olmaktır. Ne dünya nimetleri, ne ahret nimetleri O’nun ışığının aydınlığı veremez. O’nun nurunun ve cemalinin güzelliğinde olmaz. O’nun cevherine, O’nun ışığına kavuşan kişiler zavallı kişilerdir. “Ben sıfır ibn sıfır ibn sıfırım.” Diyebilenlerdir. Kibirden uzak, kibrin anlamını bile bilmeyen, bir karıncaya bile hürmet ve saygı gösteren kişilerdir. Rab’lerinden O’nun rızası dışında isteği olmayan kişilerdir. O kişiler ki bolca dua ederler ve derler ki: “Ya Rab’im bana senin rızanı ve senin hayırlı gördüğünü ver. Sen bana seni nasip et, sen nasip etmesen nefes alamam, sen nasip etmesen adım atamam, sen çok nasipkârsın bana da nasip et.
20.08.2012
Engin DİNÇ

19 Ağustos 2012 Pazar

Engin DİNÇ - Adaletin Simgesi: H.Z. Ömer(R.A.)


Kıtlık çekilmekteydi yemek yemek isteyen H.Z. Ömer(R.A.)’ın önüne güzel güzel yemekler getirilince “Bunlar da nedir böyle?” diye sordu. Bunun üzerine yemeği getiren oğlu “Açsın günlerdir düzgün bir şey yemiyorsun, çok zayıf düştün baba…” dediğinde H.Z. Ömer(R.A.) hışımla ayağa fırlar ve “Bunları halk yesin bana biraz ekmek ve yağ getir. Halifeyim diye bana bunu yemek düşmez…” Diye buyurdu.

Adalet dediğimiz şey artık günümüzde sıfır hatta sıfırında altında… Hırsızlık, soygunculuk, harama tama etme almış başını gitmiş. Hiç kimse bir başkasının hakkını gözetmiyor. Karnını doyurmak için hiç acımadan başka kişinin lokmasını elinden alabiliyor. Bunun en büyük örneğini de yıllardır açlık ve sefaletle savaşan Afrika ülkelerini gösterebiliriz. O ülkelerin bir kısmı açlık ve sefalet ile sürünürken bir kısmı özellikle de yönetici kısmı lüks içinde bir yaşam sürüyorlar.

H.Z. Ömer(R.A.) Medine'de deve pazarında gezerken çok iri ve besili develer gördü. Oradakilere sordu: "Bu develer kimin?"  Cevap verdiler. "Ya! Ömer o develer senin oğlunundur."  Bunun üzerine oğlunu yanına çağırdı ve dedi ki: "Bu develer neden böyle besili neden böyle kilolu?" Oğlu: "Baba onlar otladı ve beslendiler bu yüzden kilolular..." H.Z. Ömer(R.A.): "Bunları besleyen çobanlar bu develer H.Z. Ömer'in oğlunun deyip çok besletti değil mi?” Oğlu: "Benim bir suçum yok baba..." H.Z. Ömer(R.A.): “O develer satılacak ve sadece hakkın olanı alacaksın artan kısmı müminler arasında pay edeceksin çünkü bu develer onların develerinin yemesi gerekeni yemiştir..."
İşte o adaletin simgesi: H.Z. Ömer(R.A.)

Devletin yöneticisi ve halifesiyken bile kendisine karşı bir öncelik sağlanmasını istememiş, kimsenin hakkını göz dikmemiş, her kulun hakkını göz etmiştir. Gelin görün ki bu gün ülkemizin başta yöneticileri yukarıdan aşağıya doğru nasıl bir damla hak yerim diye bakıyor…

Vekillerin torpillerli, referanslar, haksız kazanç, adaletsizlik, haksız ticaret v.s…

Çok görüyorum! Bir cemaate girip de oradaki kişiler kanalıyla kamu görevlisi olmak için çabalayanı ya da terfi alma çabasında olanı… Koltuk ve makam sevdası için o yeri hak edenlerin haklarını gasp edenleri… Hele ki bunları yapanların “cemaatçiyim ben” demeleri yıkıyor beni… İslam’ı seçip Allah(C.C.)’a ulaşmak için o yolda yürüdüğünü iddia ederek bir cübbe, bir sarık, bir çarşaf giyerek elindeki tespihlerle Rab’i anarken bile sayının hesabını tutan ticaret ehilleri yıkıyor beni…

Bu devirde bize bir sen lazımsın Ya! Ömer(R.A.)… Torpil yapmayı, haram yemeyi, makamını rant için kullanmayı bile helal sayanların yaşadığı bu devirde, senin gibi bir adalete ihtiyacımız var Ya! Ömer(R.A.)…
Adaletin simgesi gözlerine bez bağlanmış elinde bozuk teraziyle duran bir Yunan Tanrıçası değil sen olmalısın Ya! Ömer(R.A.)…

H.Z. Ömer(R.A.)'in oğlu hastalanmıştı. Doktora götürdüler. Doktor ise Yahudi idi. Yahudi “Bakalım halife kendi oğluna da Allah(C.C.)'ın emrini tatbik edecek mi?” diye, H.Z. Ömer(R.A.)'in oğluna sarhoş edici bir madde içirdi. Onu ilâç zannederek içen halifenin oğlu kendinden geçtikten sonra, yahudinin teşvikiyle kızına da zina etti. Muradına eren Yahudi sokağa çıkıp: “Ömer'in oğlu benim kızıma zina etti, diye bağırmaya başladı. “ Dedikodu her tarafa yayılıyordu. H.Z. Ömer(R.A.), meseleyi tahkik ettirdiğinde hakikaten oğlunun Yahudinin kızına zina ettiğine kanaat getirdi ve yüz sopa vurulmasına karar verdi. H.Z. Ömer(R.A.): “Zina eden benim oğlum olduğu için sopayı ben vuracağım.” dedi ve seksen sopa vurunca oğlu öldü. Yirmi sopa da oğlunun ölüsüne vuran halife, ağlamaya başladı. Diğer ashap: “Ya Ömer ağlama, şeriatın emridir.” diye teselli etmeye başladıklarında O(R.A.) “Ben oğlum öldü diye ağlamıyorum. Ben sopayı ona vururken acaba içime babalık merhameti doğdu da, yavaş vurdum mu diye ağlıyorum. Eğer öyle oldu da, yarın Allah(C.C.) bana bunun hesabını sorarsa ne cevap vereceğim diye ağlıyorum.” dedi.

19.08.2012
Engin DİNÇ

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Engin DİNÇ - Erkekler de Ağlar


Hep kültürümüze yerleştirilmeye çalışılmış bir savaştır o söz: “Erkekler ağlamaz…” Oysa ağlamak doğum anından itibaren başlar ve hep güzel şeyler için ağlanır.

Erkekler ağlamaz: Her gece secde başında ağlayarak Rab’inden af-ı mağfiret dileyen peygamberimiz H.Z. Muhammed(S.A.V.) de erkek değil miydi?

Resulullah(S.A.V.) bir gece zevcesi Ümmü Seleme’nin evinde idi. Gece yarısı uykudan kalkıp evin karanlık bir köşesinde dua ve ağlamakla (Allah(C.C.)’a yalvarıp yakarmakla) meşgul oldu. Ümmü Seleme, Resulullah(S.A.V.)’ı yatağında görmeyince kalkıp onu aramaya koyuldu. Bir de baktı ki Resulullah(S.A.V.) evin karanlık bir köşesinde durup ellerini göğe kaldırmış, ağlayarak Allah(C.C.)’a şöyle yalvarıp yakarıyor:
“Allah(C.C.)’ım! Bağışladığın nimetleri benden esirgeme. Beni, düşmanların bana gülme vesilesi kılma, kıskançları bana musallat etme.  Allah(C.C.)’ım! Beni kurtardığın kötülük ve çirkinliklere geri çevirme.  Allah(C.C.)’ım! Beni hiçbir zaman ve hiçbir an kendi başıma bırakma; kendin beni her şeyden ve her afetten (beladan) koru.”
Ümmü Seleme, Resululla(S.A.V.)’in bu durumunu görünce ağlayarak kendi yerine döndü. Resulullah(S.A.V.) Ümmü Seleme’nin ağlama sesini duyunca, ona doğru gidip ağlamasının sebebini sordu.
Ümmü Seleme şöyle dedi:
“Ya Resulullah! Senin ağlaman beni ağlattı. Sen neden ağlıyorsun? Siz Allah(C.C.) katında olan onca büyük makam ve yakınlığınıza rağmen Allah(C.C.)’tan böyle korkuyorsunuz, Allah(C.C.)’tan bir an bile sizi kendi başınıza bırakmamasını istiyorsunuz, o halde vay bizim halimize!”
Resulullah(S.A.V.) onun sözüne karşılık şöyle buyurdular:
“Nasıl korkmayayım, nasıl ağlamayayım, nasıl kendi akıbetimden korkmayayım, nasıl kendi makam ve mevkiime güveneyim! Oysaki Allah-u Teâlâ(C.C.), Hz. Yunus(A.S.)’u bir an kendi haline bıraktı ve onun başına gelmemesi gereken şey geldi!”

Evet, erkekler de ağlar. Herkes kadar erkekler de ağlar. Lakin ne için ağladığı çok önemlidir. Bir kızın terk edip gitmesiyle arkasından ağlayan bir kişi değildir erkek… Her gece sabahlara kadar secde başında ellerini göğe açıp Rab’ine yalvaran kişinin adıdır… Ümmeti olduğu peygamber’in yolunda giden kişinin adıdır erkek…

Erkekler de ağlar… Kim demişse erkek ağlamaz diye; işte odur vatanımın milli ve kültürel değerlerine zarar vermek isteyen kişi…

Gözündeki yaşı dökmeyi düşüklük, adilik, zayıflık saymak ne kadar da yanlış... Her zaman güçlü olduğunu gösterme çabasına girişen erkek nefsi, başına ne iş gelirse gelsin gözyaşı dökmeme çabası içine girer oysa yapabildiği en büyük roldür. Bir sıkıntı anında güçlü olup ağlamayan erkek o günün gecesinde yatağa girdiğinde hıçkırıklara boğulan kişidir… Peki ya kibirden, küçük görülme korkusundan dolayı duygusunu yaşayamayan kişi erkek midir?

H.Z. Peygamber(S.A.V.) eşinin görmesinden bile çekinmemiş ellerini semaya açıp gözyaşı dökerek Rab’i önünde ne kadar aciz olduğunu göstermiştir. Mümin kul en acizdir, acizlerin acizidir. Her daim gözünde yaş gerektir, acizliğinin, zayıflığının, muhtaçlığının farkında olmalı ve ellerini açıp yalvarmaktan uzak olmamalıdır. Muhakkak ki “Nefsini bilen Rab’ini bilir.” Çünkü nefsinin ne kadar aciz olduğunu bilen Rab’inin de ne kadar bağışlayıcı ne kadar fedakâr olduğunu bilir. Bu konuda H.Z. Ali(R.A.) şöyle buyuruyor: “Allah(C.C.)’ımı isteklerimin olmamasıyla bildim.”

18.08.2012
Engin DİNÇ

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Engin DİNÇ - Bunları Biliyor Musun?


Ey Yolcu!

Biliyor musun kendini? Kim ve ne için var olduğunu, dünyanın ne için var olduğu, diğer canlı ve mahlûkatın neden var edildiğinden haberdar mısın?

Soruyorum bir tanesine cevap verebilir misin?

-100.000.000(Yüz Milyon)x12 defa her nefesinde hayatının bağışlandığını biliyor muydun?
-Kirpiklerin olmasa kör olacağını biliyor musun?

-Burun denen organın -40 derece de nefes alsan bile onu bir saniye de 36,5 dereceye getirdiğini biliyor musun?

- Kursak deliğinin beş santim altında tiroit bezi bulunur. Bu bez biraz az salgılasa fıçı gibi olur, biraz fazla salgılasa şemsiye teli gibi kalırsın. Peki ya o hiç olmasa nasıl olurdun düşünüyor musun?

- Bir kadının yumurtasını 10.000 defa büyütsen bir toplu iğnenin başı kadarken yine ondan 35.000 kaç küçük olan spermin birleşmesiyle senin meydana geldiğinin farkında mısın?

- O döllenen yumurta hücresi ikiye katlanarak milyar hücre sayısına gelerek seni oluşturuyor ama o katlanma sırasında mikronda bir kayma olsa dilin göbeğinden çıkardı bunu biliyor musun?

- Söyle bakalım âlemin en büyük varlığı; sana dünyayı tek tapu yapsak aklını verebilir misin?

- En büyük teknolojileri, bilimsel imkânları verelim bir insana can verme gücüne sahip ol ve toprağı bir çamur haline getirip insan yap ve can ver… Allah(C.C.) sana “Kulum insana can verdin, topraktan insan yaptın da kendi toprağınla yapsana…”derse ne cevap verebilirsin?

“Şu bir gerçektir ki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız.” (Mü-minûn Suresi 12. Ayet)

“O(C.C.)'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri: Sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra dünyaya yayılmış beşeriyet haline geldiniz.” (Rûm Suresi 20. Ayet)

“Yarattığı her şeyi güzel ve muhkem yapıp insanı ilkin çamurdan yarattı.” (Secde Suresi 7. Ayet)

“İnsanı bir parça sudan yaratıp da soy ve evlilik bağından oluşan bir sülale haline getiren de O(C.C.)’dur. Senin Rabbin her şeye kadirdir.” (Furkân Suresi 54. Ayet)

Ey kibirli insan sen âlemlerin en gelişmiş varlığısın, en büyüğü, en güçlüsü ve en akıllısısın öyle mi? Peki, madem bir balina gibi dalsana, bir kartal gibi kilometre yukarıdan uçup bir tavşanı görsene…

- Bir uçakla 2.000 metre de uçarsın kış günü orada sıcaklık -30 derece iken bir leyleğin 6.000 metrede uçabildiğini biliyor musun?

- Bir bukalemun gibi hiçbir kimyasal kullanmadan derinin rengini değiştirebiliyor musun?

- Sana DNA diye bir zincir verildiğini ve âlemde bir benzerinin olmadığını biliyor muydun?

- Yemek yerken çeneni üç farklı yöne aşağı, sağa ve sola doğru hareket ettirmesen geviş getiremeyeceğini biliyor musun?

H.Z. Ali(R.A.) diyor ki: “Derdin kendindendir bilmiyorsun derman yine sendedir görmüyorsun koskoca âlem içine yerleştirilmiş sen kendini hala küçük bir şey zannediyorsun."

Sen ne olduğunun farkında bile değilsin oysa H.Z. Muhammed(S.AV.) buyuruyor ki: “Nefsini bilen Rabbini bilir.” Kişi ne olduğunu bilirse onu bir yaratanın nasıl da mükemmel yarattığını bilir.

Ateistler Allah(C.C.) yok(Tövbe Hâşâ), Darwin teorisi bir gerçek diyorlar…

-Soruyorum onlara da; terzi iğnesiz olur mu, okul öğretmensiz olur mu, mahalle muhtarsız olur mu?
E! Olmaz…

-O zaman kâinat Rab’siz olur mu?

-İnsanlar maymundan geldi diyorsunuz; şimdi ki maymunlar niye insan olmadı hallerinden memnun mu kalmışlar? Dünya da o kadar tür varken fiziksel özelliği en benzeri olan maymundan geldiğine inanıyorsun da çamurdan yapıldığına mı inanmıyorsun? Madem maymundan geldin o maymun kimden geldi ya?

Âlemler mukaddes bir düzenle yaratılmıştır. Aklınızın alıp gözünüzün gördüğünden fazlası daha fazla türler vardır âlemde…

Öyleyse âlemleri yaratan Rab’in bu kadar nimet için senden bir teşekkür beklemez mi? Bekliyor elbet ve diyor ki: “Sana 24 saatlik bir gün veriyorum sadece bir saatini bana ibadetle geçir. 23 saatin dünyalık hayatına kalsın ve bana ayırdığın o bir saatin hatırına diğer 23 saati de ibadetle geçirmişsin gibi sevaplandırayım.”  Allah(C.C.) rızası için, Cennet sevgisi ve Cehennem korkusu olmaksızın sadece Allah(C.C.)’ın rızası için, sabah iki farz iki sünnet, öğlen dört sünnet dört farz iki sünnet, ikindi dört sünnet, dört farz, akşam üç farz, iki sünnet, yatsı dört sünnet, dört farz, iki sünnet, üç rekât da vitr kıl. Toplamında bir saatini bile almayacak bu ibadet ile Allah(C.C.)’a sana verdiği nimetler için ve kudretinin büyüklüğü için bir teşekkür sunmuş olursun.

Çok zor sanma dediğimi; şuan kalk abdest al ve iki rekât tövbe namazı kıldıktan sonra pişman olduğunu Allah(C.C.)’a söyle… Kırk gün zorlanacaksın sabret ondan sonra her duan kabul olacak, her sıkıntın geçecek, kalbine ferahlık yüzüne güzellik gelecek. Çünkü Allah(C.C.) Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim’in Mâide Suresi 9. Ayetinde şöyle buyurmuştur: “Allah(C.C.) iman edip makbul ve güzel işler yapanları affedip kendilerine büyük mükâfat vermeyi vâd etmiştir.”

Âlemdeki her şeyi her sorunun cevabını Kur’an-ı Kerim cevaplar. Her sorunuzun cevabını onda arayın ve o cevapları Allah(C.C.)’ın cevabı olduğunu bilerek sorgusuz kabullenin çünkü Allah(C.C.) Kur’an-ı Kerim’in Mâide Suresi 10. Ayetinde: “Kâfir olup âyetlerimizi yalan sayanlar ise cehennemliktirler.” Demiştir.

Ve! Hayatınızın merkezine koymanız gereken Ayet-i Kelime olan Mümin Suresi 58. Ayeti asla unutmayın: “… Ne kadar az düşünüyorsunuz?”

13.08.2012
Engin DİNÇ

12 Ağustos 2012 Pazar

Engin DİNÇ - Sözde Müslüman'ız


Evet!

Ben Müslüman olduğumda 20 yaşındaydım!

Ağır konuşacağım bu sefer, alınırım, darılırım dersen hiç yaklaşma şimdiden… Konumuz İman’ın sözdeliği… Evet, yanlış yazmadım sözde Müslümanlar konumuz yani birazda özeleştiri yaparak gideceğim konunun devamında. Biz; sözde Müslümanlar…

"Ben yaydan fırlayan okum... Kalbe girerken taşları kırar, duvarları yıkar, canları yakarım..." (E. DİNÇ)

Kendi sözümle başlıyorum ki bilesiniz ne kadar ağır konulara daldığımı… Müslüman olmak için ilk gereken nedir? Kelime-i Şahadet getirmek. Heh! ben Kelime-i Şahadet getirdim şimdi Müslüman oldum mu? Evet oldun… Ama lafta oldun…

Müslüman yani İslam olmanın şartı kaçtı hatırlayalım. Beş değil mi; Kelime-i Şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek. Biz ne yaptık daha birincisini yaptık yani Kelime-i Şahadet getirdik. Biz burada bırakırsak ancak 5’in 1’ini alırız…

Bu konu hakkında Kur’an-ı Kerim’in Hucurât Suresi 14. Ayetinde şöyle denmektedir: “Bedeviler "iman ettik" dediler. De ki: "Siz iman etmediniz, lâkin "İslâm olduk, size inkıyat ettik" deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah(C.C.)'a ve resulüne itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hiçbir şeyin mükâfatını eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gerçekten Allah(C.C.) gafûr ve rahîmdir (mağfireti, merhamet ve ihsanı boldur).”

İşte Kelam-ı Kadimde de söylediği gibi sadece Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman olunmuyor. Onun için namaz da gerekiyor, oruç tutmak gerekiyor, bunlar kadar zekât da gerekiyor, imkânı oldukça hacca gitmek gerekiyor. Oysa biz kolay olayını yapıp işin içinden çıkıyoruz. Tamamen samimiyetsiz bir Müslümanlık bizimkisi…

Soruyorum;
-Kaçımız 5 vakit namaz kılıyor?

-Kaçımız oruç tutuyor. Ramazan’ı aksatmadan ve Pazartesi-Perşembe günlerini oruçlu geçiriyor?

-Kaçımız malının kırk da birini zekât veriyor?

-Kaçımız Hac ziyareti için dileklerde bulunuyoruz? Bu biraz maddiyat ve biraz da kısmet olduğu için ılımlı yaklaşıyorum…

Şimdi buraya kadar okuyan “Sen kendine bak başkalarının İman’ı sana mı kaldı?” diyecek… O kılkuyruk tipler çok malum… Bana kalmadı hemen kafanı kaldır yukarıdaki ayeti oku… Allah(C.C.) diyor ben onun sözünü söylüyorum sorgulama yetkin varsa onu sorgula…

Bir de bazı cemaatler kahramanlık peşine düşüp Hıristiyanları Müslüman yapma peşinde değiller mi? Ah! Ne sövüyorum, ne sövüyorum. “Yüzünüz yere sürünsün…” diyorum H.Z. Muhammed(S.A.V.) böyle derdi… Yahu arkadaş o adamı Müslüman yapacaksın peki nasıl olacak? Alacaksın karşına bir Kelime-i Şahadet getirteceksin tamam hadi sen yoluna ben yoluma… Böyle dine zarar verirsin, bir kazancın olacağını mı sanıyorsun. Hani İslam’ın şartları, İman’ın şartları… Farzlar, Sünnetler, Vacip, Mekruh… Hani nerede ilim, fıkıh, şeriat… Kendisi bilmiyor ki o adama öğretsin…

Önce biz içimdekileri Müslüman yapalım da Hıristiyanlar sonraya kalsın. Kıyamet alametlerinin en başında geliyor bu dediğim. Deniyor ki; “Ahir zaman geldiğinde cemaatler, tarikatlar çoğalacak ama hiç birinde İman olmayacak. Nice milyon kişilik cemaatler helak edilecek.” Onlardan olmayın İnşAllah…

Hem o adamın Hıristiyan kalmasından sana ne sen kendi yoluna bir bak önce… Böyle dediğimde de bana diyor ki eee “tebliğ ediniz.” Deniyor onu dinlemeyelim mi? Dinle tabi de H.Z. Muhammed(S.A.V.) bu sözü söylediği kişiler sahabelerdi sen onlar kadar İman sahibiysen sende tebliğ et… Bir adamı Müslüman yap sonra ona tüm İslam’ı öğret gel ayaklarını yıkarım… Ülkemizde bunu yapabilecek kaç tane âlim tanıyorsunuz? Aklıma gelen ilk beş kişiyi sayalım mı? Seyyid Mahmut Ustaosmanoğlu(Efendi Hazretleri), Seyda Hazretleri(Menzil), Seyyid Fevzeddin el Bilvanis(Eskişehir), Fethullah Gülen, Ahmet Mahmut Ünlü(Cübbeli Ahmet Hoca)… Bu kişilerin şahısları sadece bu mertebeye yükselmiş ve gözle görülecek kadar da ortadadır. Peki, bu muhteremlerin bilgisine, âlimliğine sahip misin? Yok değilsen o mertebeye ulaşmak için çabala ey nefsim… Bırak onu bunu bir yola getirmeye; diyor ki Şah-ı Nakşibend: “Ey yolcu! Dikkatini kendi adımlarına yönelt. Bırak başkası koşsun, öteki geride kalsın. Ko yolun kenarında oturanlar otursun, ko yoldan çıkanlar gitsin dilediği yere, sen adımlarını sabit, yürüyüşünü kavi kıl, başkası laf ile güzaf.” Bırak milleti kendine bir dön önce…

Yunus Emre(K.S.) Diyor ki:
“Gel ey derviş Hak’ı bulayım dersen,
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.
Resulün cemalin göreyim dersen,
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.”

O sebepten gereken o ki kendi İman’ımızı tam anlamıyla sağlamlaştırmak için bir âlime varmak ondan ders almak gerekiyor. Âlimlerin bir kaçını yukarı da saydım varsa başka bildiğin kapısına git, tıklat otura yanına “Bana İman’ı yaşat hocam” de!

Hem bir düşün; sen düzgün olursan, sen doğru işler yaparsan başka insanlarda senden görerek düzelir. Seni sever, sana yaklaşır, sana benzemek isterler. Hiç kimse birbirinden farklı değildir herkes birilerine benzeme peşindedir. Komünist adamın ekolü Che Guevara, Kemalist bir adamın ekolü Mustafa Kemal Atatürk ya da Leninist bir adamın ekolü Lenin… İşte sende bir ekol olmalısın, kendin İslam’ı en iyi şekilde yaşarsan sende o ekollerden olursun. Bu gün Efendi Hazretleri bir ekol değil diyebilir misiniz?

En başta şunu demiştim ya; ”Ben Müslüman olduğumda 20 yaşındaydım!”

Evet, ben Müslümanlığın aslını o yaşlarda tatmaya başladım. Kötü alışkanlıkları bırakıp yüzümü secdeye sürmenin lezzetine vardım. Bize hep başını dik tut, kimseye kendini ezdirme v.s. dediler… Ben başımı eğmenin lezzetine vardım, kabullenmenin, boyun eğmenin güzelliğini gördüm. Bir mürşit aradım bir tane ile yetinmedim her âlimi kendime mürşit edindim kimseye bağlı kalmadım. İki sayfalık yazıyı okuyamayan toplumumda binlerce sayfalık kitapları okudum her harfi yorumladım. En önemlisi Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim’i eline alıp da sevap almak için okuyanlardan değil anlayanlardan olmaya çabaladım. Çok iyi bir Müslüman mıyım? Yok, iki rekât namazı bile tam bir huşuu içinde kılamadım hala…

12.08.2012
Engin DİNÇ

10 Ağustos 2012 Cuma

Engin DİNÇ - Mevlâ Aşkına Varmanın Yolu

Ey yolcu! Allah(C.C.) yolunda gitmeyi istiyor ve onun dostluğuna talip oluyorsun, büyük âlimlerden olma amacındasın… O zaman ona ulaşma yolunun on aslını unutmaman gerekir. Bu asıllar şunlardır:

Birinci asıl Tövbe’dir: O iradeyle Allah(C.C.)’a dönmek. Yüzünü kıbleye çevirip pişman olduğunu Allah(C.C.)’a söylemek ve af dilemektir.  Allah(C.C.) şirk yani Allah(C.C.)’a ortak koşmak hariç her günahı affedeceğini söylemiştir. Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim de şöyle buyurmuştur: “Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O tövbeyi kabul eder, merhameti boldur.” (Bakara Suresi 37. Ayet) Düşünün ki her insan biraz günahkârdır. Ama Rab’imiz tüm günahları bağışlayacağını ve tövbe edenin bir bebek kadar temiz olacağını belirtmiştir. Bu konu hakkında H.Z. Muhammed(S.A.V.) bir Hadis-i Şerif de şöyle buyurmuştur: “Günahından tevbe eden, sanki günah işlememiş gibi olur.” (İbn Mâce, Zühd) 40 Hadis-i Şerif (19.Hadis) Düşünün ki hangi günahı işlemiş olsanız dahi, Allah(C.C.)’a ortak koşmak hariç hepsi affedilir; zina, cinayet, haram… Büyük ve küçük günahları tövbe etmek bir daha yapmamak koşuluyla affedeceğini söylüyor Rab’imiz… “…Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.(Nur Suresi 5. Ayet)

İkinci asıl Zuid’dir: O, dünyanın süsü, zevki, malı, makamı, yüksekliğinin azından da çoğundan da uzak olmaktır. Hem dünya sevdasından hem Cennet isteğinden vazgeçmektir. Bu konuda H.Z. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Dünya Âhiret ehline haramdır, Âhiret de dünya ehline haramdır! Her ikisi de kendilerini tamamen Allah(C.C.)’a verenlere haramdır."

Üçüncü asıl Tevekkül’dür: Her işinde Allah(C.C.)’a yaslanmak, her gelen ve gideni Allah(C.C.)’tan bilmektir. Nitekim Allah(C.C.) Kur’an-ı Kerim’in Talâk Suresi 3. Ayetinde şöyle buyurmuştur. “…Kim Allah(C.C.)'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah(C.C.) ona sıkıntıdan çıkış kapıları açar. Onu hiç ummadığı yerlerden rızıklandırır. Allah(C.C.)'a dayanıp güvenene Allah(C.C.) kâfidir. Allah(C.C.) buyruğunu elbette yerine getirir. Gerçekten Allah(C.C.) her şey için bir ölçü, her iş için bir vâde belirlemiştir.”

Dördüncü asıl Kanaat’tır: Ki o fazlaya göz dikmemektir. İhtiyacı kadar yemek, ihtiyacı kadar içmek fazlasını harcamaktan uzak durmaktır. Nitekim Allah(C.C.) Kelam-ı Kadim’in A’raf Suresi 31. Ayette şöyle buyurmuştur: “Ey Âdem'in evlatları! Her namaz vaktinde mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin. Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.” Nitekim H.Z. Ömer(R.A.) tüm günü oruçlu geçirir ve iftarda sadece on bir lokma ile yetinirdi.

Beşinci asıl Uzlet’tir: Ki o İnzivaya çekilip, insanlardan uzaklaşarak sadece Allah(C.C.)’ı düşünmek ve günlerini ibadet ile geçirmektir. Uzlet nefsanî lezzetlerden ve fani hayatın pisliklerinden uzak tutar. Her daim Allah(C.C.) huzurunda kalmayı ve ibadet etmeyi sağlar. Uzlette kişilere farklı âlemler zuhur eder farklı kapılar açılır, yüksek mertebelere erişen yolcu diğer insanların sahip olmadığı özelliklere sahip olur. Onların göremediğini görür, hissedemediğini hisseder, kalplerinden geçirdiklerini anlar.

Altıncı asıl Zikrullah’tır: Ki o her zaman, her daim kalben ve dil ile Allah(C.C.)’ı anmak, zikir çekmektir. Allah(C.C.) en büyük Hadis-i Kutsilerinden birinde şöyle buyuruyor: Ebû Züra (En büyük hadis hafızlarından) tüm senedini vererek şöyle buyuruyor ki: Ebû Züra: Ben duydum İmam Ali Rıza (AS)’dan; İmam Ali Rıza (AS) buyurdu: Bana haber verdi babam İmam Musa-i Kazım (AS), o duydu babası İmam Cafer-i Sadık (AS)'dan, o duydu babası Muhammed Bakir (AS)'den, o duydu babası İmam Zeynelabidin (AS)'den, o duydu babası Kerbela şehidi H.Z. Hüseyin (AS)'den, o duydu babası Allah( CC)'ın Aslanı H.Z Ali (RA)'den, o duydu Peygamber H.Z. Muhammed (SAV), o duydu Cebrail (AS), o duydu ALLAH (CC): "La ilahe illâllah kelimesi benim kalemdir, öyleyse kim kaleme girerse azabımdan emanda kalır."

Yedinci asıl Tam Teveccüh’tür: Yüzü ve gönlü tamamen Mevla’ya çevirmektir. Tüm dünyevi zevklerden yüz çevirmektir. O Âşık O(C.C.)’ndan başka ne bir sevgili ister, ne de ondan başka maksadı olur. Sadece Allah(C.C.)’ın rızasına taliptir.

Sekizinci asıl Sabır’tır: Ki o nefsin sizi yolundan döndürme çabasına karşı gelmek ve yolunda devamlı olmaktır. Adımlarını sabit tutarak etrafına bakmadan Allah(C.C.)’ın cemalini görme arzusuyla İman ve irfan yolunda ilerlemektir.

Dokuzuncu asıl Murakabe’dir: Ki o güç ve kuvveti terk etmektir. Güçlü ve üstün olmaktan korkmak ve yüz çevirmektir. Her daim en güçlü olanın ve her şeye kadir olanın Allah(C.C.) olduğunu bilmek ve tevekkül etmektir.

Onuncu asıl Rıza’dır: Ki o Allah(C.C.)’a kavuşturacak yolun en önemli adımıdır. Gelen her kazanın, belanın ya da güzelliğin Allah(C.C.)’tan geldiğini bilmek, kabullenmek ve sebebi Allah(C.C.)’tan gelen şeklinde aramaktır. Bir kaza geldiğinde kazayı getirenin de Allah(C.C.), bir güzellikle karşılaşıldığında o güzelliği verenin de Allah(C.C.) olduğunu bilmek ve sorgusuz kabullenmektir.

Allah(C.C.) herkese istediğini verendir. O çok cömerttir. Bela isteyene bela, güzellik isteyene güzellik, mal-mülk isteyene mal-mülk, şöhret isteyene şöhret ve kendisini isteyene de kendisini(rızası) verecek kadar cömerttir. Güzel isteyin ki, güzel versin.

Allah(C.C.)’ın dostuyum diyene kendi dostluğunu, Şeytan’ın dostuyum diyene Şeytan’ın dostluğunu verir. Herkes yaşadığı hayata baksın! Kimle dost iseniz onu istediğiniz için dostsunuzdur…

10.08.2010
Engin DİNÇ

9 Ağustos 2012 Perşembe

Engin DİNÇ - Vicdanlı Olduğunu Sananlar



Herkes masumdur, herkes iyi kalplidir, herkes yardımseverdir, herkes iyiyi düşünür… Madem bizler bu kadar iyiyiz neden dünyayı kötülük kaplamış, neden hep kafamızı kaldırdığımızda gökyüzü kapkaranlık… Şişko, göbekli fabrika patronlarının o bacalardan çıkarttıkları hırsların karanlığı kaplamış gökyüzünü…

Dünyaya o kadar dalmışız ki bir çiçeğe bile baktığımızda “Yaratan ne güzel yaratmış.” Deyip geçmek yerine, kopartıp sevgilimize veriyor ve onun nefsanî şehvetine katkıda bulunuyoruz. Herkes kendi nefsini alıp yargılamalıdır. Gerçekten iyi miyim acaba? Düşünelim; hiç mi bir çocuk kapının önünde ses yapıyor diye bağırıp kalbini kırmadık, hiç mi anne-babamıza ses yükseltmedik, hiç mi sevgiliyi yanlış anlayıp kızmadık? Hiç miler o kadar uzuyor ki kendim bile korkuyorum…

Düşünün ki; âlemdeki her şey Allah(C.C.)’ı zikretmektedir. Bir ağaç, bir çiçek, bir hayvan… Sevgilinize vermek için kopartıp öldürdüğünüz bir çiçeğin katili olduğunuz kadar, zikrini de böldüğünüzü düşündünüz mü?
Sokak da sizden yemek istediği için yaklaşan kedi veya köpeğe tekme atıp kovduğunuzda aç kalanların halini hiç düşündünüz mü ya da aç kaldığınızda kendinizi?

Afrika gibi açlık ve sefalet ile yaşam savaşı veren insanların olduğunu bile bile hiç ihtiyacın olmayan bir elbiseye verdiğin parayı düşündün mü ya da “fazla geldi yiyemiyorum.” Diyerek çöpe attığın yemeği? Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim’in İsra Suresi 26-27. Ayetlerinde şöyle buyuruyor Rab’imiz: “Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.”

Çağımızın en meşhuru olmuştur yardım dernekleri… Özellikle de Mübarek Ramazan ayında iki kat faaliyet içindeler… Kafanızı kaldırıp baktığınızda medya da reklamlar, sokaklarda afişler; “Afrika’ya yardım, fitrem Afrika’ya, Afrika açlık çekiyor v.s…” hep düşünmüşümdür. Bu Afrika insanı sadece Ramazan’da mı aç? İnşAllah öyledir ve yardım yapanların yaptığı yardımlar ihtiyacı olanlara, gerçekten aç olanlara ulaşıyordur…

Yardım yapanlar demişken; birçok insan eline telefon alıp bir mesaj atıyor ya da daha fazla geliri olanlar hesaplara para yatırarak yapıyor yardımını(Allah(C.C.) onlardan razı olsun) ama kimileri de var ki bunlar şu en başta bahsettiğimiz şişko, koca göbekli patronlar… Medyaya baktığınızda hep gündemdedirler ve manşetler belli; “Şu şirketin patronu bu derneğe şu kadar yardım yaptı, Şu hocamızda bilmem kaç bin Türk Lirası yardım geldi v.s…” uzayıp giden bu manşetlerden sırf Allah(C.C.) rızası için samimiyet arıyorum ama bulamıyorum. Pek de konuşmak istemiyorum zan olmasın diye ama gelin görün ki göz önünde yapılan, medya da üstelik de yandaş medya da, yani şu hep onların haberini veren, onları savunan, “o ne derse doğrudur” diyen medyada yapılıyor olması da sanırım ortada zan bırakmıyor…

İşte onlar asıl vicdansız olanlar… Çünkü vicdan sömürüyorlar. İnsanların içlerindeki vicdan muhasebesinde terazinin dengesini bozmayı amaçlıyorlar. Şahsi çıkarları için, reklam giderlerini azaltmak için böyle davranıyorlar belki de… Halkımızın çok sevdiğim tarafından yani saflığından faydalanıyorlar. Her şeyi güzel ve doğru düşünen halkımız medyanın dediği ve yaptığı her şeyi doğru buluyor. Şunu hiç düşünen yok! Her hangi bir ayda sevişme sahneleriyle dolu filmler verip kitleleri televizyon başına mahkûm eden zihniyet Mübarek Ramazan ayında birden evliya kanalı olu veriyor…

Vicdanlı olmak için; sevmek gerekir her şey, herkesi sevmek gerekir, dostu da düşmanı da… Çünkü H.Z. Muhammed(S.A.V.) sevmek konusunda şöyle buyurmuştur: "Canım kudret elinde olan Allah(C.C.)'a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!" (Müslim, Îmân 93-94; Tirmizî, Et'ime 45; İbni Mâce, Mukaddime 9) İmanlı olmak için önce sevmek gerekir. İnsan sevdiğine gösteriş için iyi davranmaz, gerçekten iyi olduğu için kalpten severek ve isteyerek iyilik yapar, iyi davranır. Asla “Ben sana bu iyiliği yaptım.” Dercesine davranmaz. Yaptığı iyiliği ve yardımı gösteriş yapmak için yapmaz. Kişinin amacı daha az bir giderle reklam yapmak ve şirketinin müşteri portföyünü arttırmak değil, Allah(C.C.)’ın rızası olmalıdır.

Vicdanlı olmak için; her şeyi sevmeli ve onun gönlüne saygı göstermeliyiz bir karıncaya bile… Bir gün İmam-ı Şüreyk(K.S.) sofranın üzerinde bir karınca görür. Onu eline alıp yere bırakır ve takip etmeye başlar. Karınca yavaş yavaş yuvasına doğru gider. Tam üç kilometre yol gittikten sonra yuvasına girer. İmam-ı Şüreyk(K.S.) her gün üç kilometre yol yürüyerek o karıncanın yuvasının etrafına un bırakır. Görün ki; iyi bir insan olmak için, gerçekten vicdan sahibi olmak için bir karıncanın gönlüne dahi böylesine saygılı olmak gerekir.

İman için vicdanın, iyiliğin ve Allah(C.C.) Aşkının kalbe yerleşmesi, orada katılaşması gerekir. Her dil ile Müslüman’ım demek, Kelime-i Şahadet getirmek iman etmiş olmak demek değildir. Bu konu hakkında Kur’an-ı Kerim’in Hucurât Suresi 14. Ayetinde şöyle denmektedir: Bedeviler "iman ettik" dediler. De ki: "Siz iman etmediniz, lâkin "İslâm olduk, size inkıyad ettik" deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah(C.C.)'a ve resulüne itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hiçbir şeyin mükâfatını eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gerçekten Allah(C.C.) gafûr ve rahîmdir (mağfireti, merhamet ve ihsanı boldur).”

Vicdanı, iyiliği, saflığı ve güzelliği tekrar tefekkür ediniz. Çünkü Allah(C.C.) Kelam-ı Kadim’inde der ki “…Ne kadar az düşünüyorsunuz!” (Mümin Suresi 58. Ayet)

09.08.2012
Engin DİNÇ

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Engin DİNÇ - Dua ve Tövbe


İnsan ve kul olmanın en güzel özelliğidir inanmak. İnsan inanmaya ihtiyaç duyar. Herkes kendince inançlar sahibidir. Kimi; Müslüman, Hıristiyan veya Musevi’dir. Tanrı’nın varlık ve birliğine inanırken kimi de; Budist, Maniheist, Totemist… İnanmak; aslında insanın nefsanî duygularını zincire vurmasını sağlayan en güzel özelliktir.

Mukaddes ve son din olan İslam’da da inanç ve ibadet büyük önem taşımaktadır. İbadetin en büyüğü de kulluğunun farkında olup Allah(C.C.)’tan istemektir, yani dua etmektir.

Dua etmek, Allah(C.C.)’tan ihtiyaç duyulanları istemek ve sonunda o isteklere karşılık bulmaktır. Duaya karşılık öncelikle sabrın bir eseridir. Kalben edilen her duaya karşılık verilir. Muhakkak ki Allah(C.C.) Muğnî (Zenginleştiren)’dir. Allah(C.C.) bizleri Ona karşı dua ve ibadet etmemiz için var etmiştir. Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerim’in A’raf Suresi 55. Ayette “Rabbinize için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice dua edin. Gerçekten O(C.C.), haddi aşanları hiç sevmez.” Demiştir. Allah(C.C.) yine Kur’an-ı Kerim’in A’raf Suresi 180.Ayetinde “En güzel isimler Allah(C.C.)'ındır, o halde bu isimlerle O(C.C.)'na dua edin. O(C.C.)'nun isimleri konusunda haktan sapanları terk edin. Onlar işlediklerinin cezasını çekeceklerdir.” Diyerek kendisine duada bulunmayanların, sapkınlık yapıp başka şeylerden medet umanların cezasını çekeceğini bildirmiştir.

Dua hususunda H.Z. Muhammed(S.A.V.) bir Hadis-i Şerif de şöyle buyurmuştur. “İnsanların en âcizi dua etmeyen, en cimrisi de selam vermeyendir.” (Taberani)

Dua etmek, elleri açarak Rab’e yalvarıcı olmak bir nevi onu övmektir. O(C.C.)’nun kudret sahibi ve çok bağışlayıcı olduğunu O(C.C.)’na söylemektir. O(C.C.) övülmeyi çok sever, övülmek ve övünmek ona hastır. Hiçbir kul kibir duygusuyla bulunduğu konum ve işi gereği, güzelliği sebebiyle, zenginliği sebebiyle övünemez, kibirlenemez. Bunları yapma hakkına sahip olan tek Allah(C.C.)’tır. Dua etmek şükretmektir. Fakirlikte, zenginlikte şükür gerekir. Çünkü insanı fakirlikte güçlendiren, zenginlikle sınav eden de Allah(C.C.)’tır. Allah(C.C.) kim olursa olsun kendisine dua edilmesini, yalvarılmasını ister. Kişi zenginliğine güvenip de Allah(C.C.)’tan yüz çevirirse Allah(C.C.) da ondan yüz çevirir. Bu konu hakkında Resulullah(S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Kendisine iltica ile bir ricada bulunan kimsenin ricasını kesip atanın duâ ve ricasını da Allah(C.C.) kesip atar.” Resulullah(S.A.V.) her fırsatta dua ederdi. Öyle ki bir yağmur yağıp gök gürlese “Aman ya rabbim kıyamet mi kopacak.” Der ve gider namaz kılar, dua ederdi. O(S.A.V.)’nun ümmeti olan bizlerde tıpkı O(S.A.V.)’nun yaptığı gibi her fırsatta Allah(C.C.)’a dua edip, affı mağfiret dilemeliyiz.

Herkes günah işlemiştir ve işleyecektir. Çünkü Allah(C.C.) bizleri sınamak için bize nefis ve o nefsi vermiş ve o nefsi azdırmak içinde Şeytan’ı yaratmıştır. Şeytan fitneleriyle nefsimizi azdırır ve bizi günaha sürüklemeye çalışır. Her daim günahkâr bir kul olduğumuzu bilmeli ve tövbe etmeliyiz. Çünkü Allah(C.C.) bizleri günah işlediği zaman tövbe edip Allah(C.C.)’ı analım diye yaratmıştır. H.Z. Muhammed(S.A.V.) Hadis-i Şerif de şöyle buyurmuştur: "Nefsim kudret elinde olan Zat'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah(C.C.) sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi." [Müslim, Tevbe 9, (2748).] Allah(C.C.) tövbe eden kullarını çok sever ve çok sevinir. Bir Hadis-i Şerif de Peygamberimiz(S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Çölde devesini kaybedip sonra bulan kimsenin sevinmesinden çok, Allahü teâlâ, kulunun tevbe etmesine sevinir."[Buhari]

Duacı ve tövbekâr olmak dileğiyle...

08.08.2012
Engin DİNÇ

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Engin DİNÇ - Mev'iza-i Diniye


Ey yolcu!

Her namazı son namazın gibi kıl.
Başını secdeye koyduğunda kaldırma ümidinde olma.

Her yemeğini son yemeğin gibi ye.
Bir sonraki lokmayı yutma ümidinde olma.

Her adımını son adımın gibi at.
Bir sonraki adımını atma ümidinde olma.

Her buluşmanın ardındaki vedayı son vedan gibi yap.
Bir daha buluşma ümidinde olma.

Her konuşmanı son konuşman gibi yap.
Bir sonraki kelimeyi kurma ümidinde olma.


Ey yolcu!

Yaşadığın anın farkında ol.
Geçmiş, gelecek kaygısında olma.

Her yer de Allah(C.C.) ile beraber ol.
Allah(C.C.)'ı zikretmeyi bırakıp gafil olma.

Adımlarını sabit tut, bastığın yerin farkında ol.
Başkalarının gittiği yollara bakıp oyalanan olma.

Her an Allah(C.C.) huzurunda olduğunun farkında ol.
Onun senin gördüğünü unutup da küfre giden olma.

Kötülükten, iyiliğe yolculuk halinde ol,
Kötülük ve kibir ile ölüp azap görenlerden olma.

Halk içinde Hak ile ol,
Hak'ın varlığını unutanlardan olma.

Her an O(C.C.)'nu hatırlayanlardan ol,
O(C.C.)'nun nurundan eksik kalanlardan olma.

Niyeti Allah(C.C.) rızası olanlardan ol.
Dünya nimetlerine kapılıp helak olandan olma.

Kalbin ve bedeninle faniyetten uzak ol.
Beşeriyete kapılıp Allah(C.C.) cemalinden mahrum olandan olma.

06.08.2012
Engin DİNÇ